ÇOĞALAN HUZURSUZLUK: NARSİSİZM
İbrahim Akyürek
Gözlemişsinizdir, çocuk bir becerisini gerçekleştirirken çevresinde kendisini onaylayan, izleyen gözler arar. Bu durum doğanın dengelerine uyumlu sosyal, sosyalist yaşamın, insanın insana gerekli olduğunun bir göstergesi gibidir.
Gözlemişsinizdir, çocuk bir becerisini gerçekleştirirken çevresinde kendisini onaylayan, izleyen gözler arar. Bu durum doğanın dengelerine uyumlu sosyal, sosyalist yaşamın, insanın insana gerekli olduğunun bir göstergesi gibidir.
Becerisinin gerçekleşmesi sırasında çevresi tarafından azarlanması, fiziksel bir engelle karşılaşması, engelliye dönüştürülmesi, yoksun bırakılması sosyal huzuru bozar. Yakın çevrenin gözetiminde, onun güvencesine bağımlı çaresiz canlı yeryüzünün araçlarıyla tanışma deneyimi çabasında destek görmezse tamamlanmamış gereksinmesini unutmaz.
Hayvansı içgüdüsüyle dünyaya giriş yapan bebek, engellenmenin ötesinde başarısız kalan deneyimi sonrası bir de şiddet görürse, bu davranışın acısını öncelikle yakın çevresinden ve doğadan başlayarak çıkartır.
Hayvansı içgüdüsüyle dünyaya giriş yapan bebek, engellenmenin ötesinde başarısız kalan deneyimi sonrası bir de şiddet görürse, bu davranışın acısını öncelikle yakın çevresinden ve doğadan başlayarak çıkartır.
Yıllar önce bir gazete, ülkemizde insan bağımlılığının artışını, bir bilenin açıklamasından yararlanarak haber yapmıştı. "Bu nasıl bir durum olabilir", diye şaşırmıştım.
İçkili dernek lokalleri bol bizim şehrin adamlarının arkalarını günışığına, denize dönerek, yüzlerini birbirine esir ederek grup halinde yaşamalarına da bir süre anlam verememiştim. Deniz gören yöne boydan boya limanı, sandalları, güneşi gösteren dev bir afiş assanız; rüzgârı, denizin kokusunu, bulutları aramayacak, zaten az sonra da kızışıp kapışacak bu adamları birbirine çeken-iten ne olabilirdi? Hele, izbe hanlara sıkıştırılmış dernek lokallerinin ve buradan yolu geçen beyni alkol, futbol, at yarışı, kumar, palavradan siyaset dolu adamların eve dönüşleri sonrasında yaşattıklarını düşünmek bile istemiyor insan.
'SEN ÖZELSİN'
Kemal Sayar'ın "Sohbet ancak diğerkamlılığı yücelten, narsisizmi kınayan bir kültürde zemin bulabilir" vurgusu; kendini kanıtlama, en çok bildiği alandan hayranlık toplama huzursuzluğundaki günümüz insanının grup halindeki yalnızlığını, cahilleşmesini de ele verir.
Cahilleşme... Çünkü, günümüzde kitap satışlarının düşmesinde sözü geçmeyen iki neden olduğunu seziyorum. Birincisi, kendi ilgi alanına kapanan narsisistin kitabı, sanatın ve yaşamın öteki alanlarını küçümsemesi. İkincisi, yaygınlaşan ruhsal çökkünlük nedeniyle kitap sayfasına, sanat yapıtına bir türlü yoğunlaşamaması. Böylece, insanla olduğu gibi, kitap ve sanatla da sohbet kesiliyor. Geriye, tek kalan bireyin tek becerisini "ben" sözcüğüne yaslanarak kafamıza kakması kalıyor. Amerikan kültürünün parçası olan "sen özelsin" propagandası, bizim kültürümüzde şimdilik narsisistin beden işaretiyle yürütülüyor.
Son belediye seçimlerindeki parti afişlerini semt semt gezip fotoğraflamak için dolaşırken ilk kez şaşırarak içimden afişteki adamlara öfkeyle karışık acımak geldi. Afişteki adamların gizli bir huzursuzluğu barındırdığını farkettim. Çünkü bu adamlar sonunda bir sosyal ilişkiler toplamını, bizi temsil ediyor. Gücün tepesinde aday oldukları için sahte bir özgüvenle açık saçık, şimdilik reklamcıların elinden geçmeyen saf duruşlarıyla ortalıkta teşhir durumundalar. Bir çeşit giyinik pornografi, belki de ruhsal pornografi...
Afışlerdeki adamların huzursuzluğunu sağlı sollu dernek, parti, sendika etkinliklerinde yalancı parıltı saçan, baskın geveze tiplerin ortak karakterlerinde daha önce de gözlemiştim.
Neyse ki yeni kitaplar, makaleler var. Meğer günümüz narsisizmi yani büyüklenmecilik, ben-merkezcilik bir hastalık gibi yeryüzünde gittikçe yayılıp saçılıyormuş. Çocukluktan yetişkinliğe kafana ve duygularına ne kadar vurulmuşsa ya da düzene uyum gereği pohpohlanmışsan, yarışmacı ilişkiler içinde kullanılmışsan, beceri girişimlerin, deneyimlerin, sosyal, doğayla uyum içinde olman ne kadar çok engellenmişse hindi gibi kabarık gezme kapasiten, bu kapasitede birikmiş enerjiyle bir sarhoş gibi doğaya, insanlara toslayıp huzursuzluk yaratman sıklaşıyormuş.
Doğa, bilim bu engelli durumun aşılmasına çözüm bulmuştur, sevelim destek olalım diye iyimser iyimser düşünürken Cüneyt Evren'in "Narsisistik kişilik sevilmekten ziyade hayranlık duyulmayı bekler", "narsisistik kişiliğin en şiddetli durumlarında sevme kapasitesi yoktur, ki bu aslında patolojik narsisizim için tipiktir" satırlarını okuyunca birbirimizi sevelim sayalım oyunlarının ötesinde durumun çok daha karmaşık olduğunu kavradım. Demek artık zamanında sevgi olarak alınmayan bundan böyle hayranlık beklentisini karşılayacak araçlardan alınacak.
İŞBİRLİKÇİLİK
Anlaşılıyor ki, geç kalan sevgi, dayanışma hiç işe yaramıyor. Üstelik engelli, bu geç kalan sevgiye iş işten geçti dercesine kuşkuyla, saldırganlıkla yanıt vererek bizi şaşırtıyor. Daha beteri, engel çıkartan zamanın ana, baba, öğretmen, devlet, sistem, ideoloji, din neyse o gücün rolünü benimsiyor, taşıyor, aktarıyor. Tecrübesiyle sabit, hafızaya alarak kilitlediği o rolleri evindeki, işyerindeki, derneğindeki öteki insanlara aktaracak fırsatı sunan sosyal mekanların, ilişkilerin bağımlısı oluyor, ancak öyle kendini güvende hissediyor. Sanat, medya, siyaset, teknoloji gibi engelli durumların gizlenmesini kolaylaştıran araçların içine sığınıyor, küçük bir aferin adına güç ve hayranlık beklentisi biriktiriyor, kendisini kullanıma açıyor, çevresindekileri de kullanıyor.
Bizden çok önce kapitalizmle, hem de en azgın kapitalizmle tanışan ABD'den bir yazar, Christopher Lasch, "Narsisizm Kültürü" isimli kitapta "Narsisizm, geleceğe ilgisini yitirmiş bir toplumdaki karakter yapısının bildik bir biçimi olarak ortaya çıkar" derken ekonomide, siyasette, ailede, fabrikada başına çuval geçirilmiş, devlet güvencesi altında yüzde yirmilik beş ayrı gelir uçurumu dilimine bölünmüş, IMF Türkiye Masası şefleri Ankara sokaklarında huzur içinde dolaşırken öte yanda onuncu yıl marşıyla şişirilmiş, beri yanda ise hayırseverlik duyguları mıncıklanmış bir ulusun yurttaşlarının aşağılanmayı dengelemek üzere geliştirdiği karakter parçalarını bugünün ilişkilerinde gözlüyoruz. Ve şu beş temel davranışı doya doya yaşıyoruz: Saldırganlık; şüphecilik; faydacılık; kıskançlık; kendini iyi ve güvende hissetmek için gücü, sermayesi, şöhreti, markası, makamı olanlarla açık ya da örtülü işbirlikçilik.
İlk dördü insanlık durumudur anlaşılır, paylaşılır. Sonuncusu trajik. Çünkü kötülerin, zalimlerin deposunu dolduran enerjinin büyük bölümü buradan geliyor.
19 Aralık 2006 Birgün Gazetesi,