Yükselen Moda: Hayırseverlik
İbrahim Akyürek
Anadolu Ajansı kaynaklı, 3 Temmuz 2004 tarihli Birgün Gazetesi’ndeki şu habere bakın:
“Dünya Bankası Türkiye Ofisi, Küçük Hibeler Programı (KHP) çerçevesinde “Marjinalleşmiş Muhtaç Grupların Güçlendirilmesi İçin Vatandaş Katılımı” konulu proje yarışmasında dereceye giren ve hibe almaya hak kazanan beş sivil toplum kuruluşuna 15 bin dolar hibe yardımında bulundu. Hibe alan kuruluşlar şöyle: 6 Nokta Körler Derneği, Kadın ve Sosyal Hizmetler Vakfı, Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı, Özgürlüğünden Yoksun Gençlerle Dayanışma Derneği, Ankara Barosu Çocuk Hakları Kurulu”
Bir de SRAP var. Yani; “Sosyal Riski Azaltma Projesi”. 2001 ekonomik balyozundan sonra faaliyete geçen; Dünya Bankası ile ortak yürütülen bir kamu çalışması...
Yıllardır kafamıza vura vura ezberletildiğine göre ülkemiz imtiyazsız, sınıfsız, bir güzel kaynaşmış insanların barınağıdır. Zaman zaman Türkiye İstatistik Kurumu’nun milletimizi beş ayrı gelir dilimine bölünmüş gösteren, ancak hiç de kötü niyet taşımayan açıklamaları yayınlanır. En üst ve en alt gelir grupları arasındaki uçurum sayılarla gazete haberlerine dökülür. Bir günlüğüne şaşırır, suçluluk duyarız belki de, sonra bilinçaltına postalarız sayıları. Aslında kaçarız. Bu kaygılı kaçış sırasında pazar ekonomisine, teknolojiye, büyümeye, medeniyete düzülen övgüler, çeşit çeşit milliyetçilikler, dinsel ezberler, dualar, marşlar ıslık niyetine geçer bir bakıma.
Kendini aşağılanmış hissedenin çaktırmadan kendini yüceltme, gurur yapma oyunu; histeri dolu toplu gösteriye dönüşür adeta.
Deniz Feneri Derneği ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni (ÇYDD) ortak paydada birleştiren de bu tarihsel - zihinsel kaçıştır aslında. Sağlı - sollu iki farklı yöne kaçsalar da bu kaçışın arkasında tüm zamanların sınıfsal çelişkisini, çatışmasını yedirememek var. Deniz Feneri; sanki bilinemez doğa güçleri karşısındaki çaresizleri; ÇYDD ise, sanki açıklanamayan, gizemli ekonomik - toplumsal güç ilişkileri karşısında yorgun düşenleri kendisine çeker. İkisinde de hayırseverliğin nesnesi olan, bu durumu kendisi de içselleştirmiş kalabalıklar var olur. Şunu da unutmamak lazım, hayırseverlik kampanyaları her zaman eğlendirir, keyif verir, insanın içindeki suçluluk duygusunu alır.
Nefret var mı, nefret!
Nefret var mı, nefret!
Bir de şu içler acısı duruma bakın: “Anadolu’da Bir Kızım Var Öğretmen Olacak”, “Yatılı Bölge Okullarını İyileştirme” projeleri ile ÇYDD sanki Afrika’ya doğru medeniyet için yola çıkmış bir misyoner topluluğudur. Dünya Bankası emirleri gereği kamunun sosyal işlevinin azaltılıp yok edilmesi sonucu ortaya çıkan yıkıntılara ÇYDD; dev şirketlerin (Danone, Turkcell, Eczacıbaşı, Banvit) “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” projelerinin ortağı olarak koşmaktadır. Sanki deprem olmuş, nedenleri konusunda yorum yapılması, konuşulması, tartışılması yasaklanmış. Sadece, yıkıntılara yardım eli uzatan çaresizlerin çırpınması var ortada.
Bir başka cemaat ilişkisini çağrıştıran ÇYDD’nin hayırseverlik çalışmaları; işten atılmalara, iş cinayetlerine karşı harekete geçen, kazanılmış sosyal haklarına sahip çıkan, kendi gücüne güvenen örgütlü toplum kesimi karşısında neden kaskatı olur?
Benim anladığım; imece, dayanışma, yardımlaşma eşitler ya da eşitlik arzusu, düşü, mücadelesi içinde olanlar arasında olur. Eşitlik ille de gelir eşitliği anlamında değil, öfkeleri aynı tarafa dönük olanların eşitliği…
Sömürü ilişkileri içinde gönüllü, tercihli yer almayanların; sadece hayırseverlik gösterisinde temas edenlerin değil, birlikte oturup kalkanların eşitliği, benzerliği…
Deniz Feneri’nin yardım paketini, ÇYDD’nin projelerini alırsan Uluslararası Para Fonu niyet mektuplarını, AB’nin gözden geçirme raporlarını, Dünya Bankası’nı ve silahlı koruması NATO’yu; NATO kafalı ulusalcılığı da beraberinde kabullenmiş demeksin.
Bakunin; doğa, insan hatta hayvan sevgimizi tartmada da faydalı olacak ne hoş söz etmiş: “ezenlerden nefret etmeden, ezilenler sevilemez”
Bugünlerde daha sık soralım birbirimize; nefret var mı, nefret!
Şubat 2008
Boyacısın sen, boyacı kal!
Ali Topuz
Ali Topuz