22 Ağustos 2018



"KRİZ": Eller Havaya

"Ekonomik zorluklar elbette fotoğraf uğraşımızı da olumsuz etkilemiştir. Ne yapalım, içimizdeki sevgisini de koparıp atamayız ya. Yanımızda makinayı nazlı bir yavuklu gibi taşırız hiç değilse. Eskisi kadar sık olmasa da, iyice emin olup öyle basarız deklanşöre. Ya da hiç çekmeyiz canım. Doğada, mavi göğün altında olmayı onun vesilesi sayarız.."

(Trabzon Fotoğraf Sanatı Derneği Yönetim Kurulu
Dernek Bülteni, Mayıs 2001)
Benzeri geçen ayın bülteninde de yinelenen yukarıdaki cümleleri okuyunca tevekkül anlayışının sızdığı yerler ve günlük sözlü-yazılı dile yansıdığı kadarıyla kanıksanan öteki vurgular (kalıplar) aklıma geldi:

"...
ülkemizdeki ekonomik kriz", "...dünyayı kaplayan savaş tedirginliği" (İFSAK Fotoğraf Günleri sayfası), "...savaşsız, krizsiz bir yıl diliyoruz"
(İFSAK Aylık Bülteni), Geniş Açı ve Fotoğraf dergilerinin başyazılarındaki "kriz" siniklikleri...

Ve ezberleyip bulaştırdıklarımız:
"...toplumca yaşadığımız deprem", "...gittikçe betonlaşan kentler", "...bir bir yok olan ormanlarımız", "trafik ve enflasyon canavarları...".


Olup bitenleri, nedenleri ile dillendirmekten vazgeçiyoruz artık. Sanki bizim dışımızda, bizim kontrolumuzdan çıkmış, açıklamakta zorluk çektiğimiz doğa olayları karşısındaki bir ilkelin ruh halini taşıyoruz. Açıklayabildiğimiz oldu bittilerde de suçlu hep insan oluyor. Tüm dinlerde olduğu gibi... Cezalandırılması, ödüllendirilmesi, terbiye edilmesi gereken yaratık.

Gündelik sözlü-yazılı metinlerdeki kalıplar ve onu destekleyen ruh halini barındıranların çağdaş-laik sınıflamasında yer aldıklarını görünce işler iyice karışıyor.

Nedenler bulanık da olsa bilinmesine karşın, sorumluluklar-belalar da yüklediği için kaçışa geçip birbirimize kaderciliğin reklamını yapıyoruz.

Bugünlerde ayaküstü "kent dilek
leri", modernlerin duası yerine geçiyor sanki.

Günlük konuşmalarda, yazmalarda uzun nedenler sıralanması değil beklentim. Ama; bir sitem, kinaye, taşlama, alay gibi benzerlerimize tepki olarak bolca kullandığımız zeka parçası eleştirilerin "kriz" taşıyıcı tiranlardan esirgenmemesi...Daha kaygı vereni, bu dilin sanatsal yaratıcılığın kaynaklarından olan tarihsel çelişkileri taşıyamayacağı.

Aydınlanmacı atalarımızın, engizisyonun sahiplerine kafa tutarak gökyüzünü yere indirdiğini, insanı hayatın merkezine koyduğunu yazar kitaplar. Ancak Luther'in dini, dinselleştirerek toplulukların içine sindirdiği de eklenir.

Günümüzün piyasa ilişkilerinde hırpalanmış bireyi, menkul kıymetlerin kılıflarına (reklam, medya, okul, yasa) kafa tutmak için yeniden konumlanmak yerine, kişisel-toplumsal bastırmalarında çıkarttığı (olağanüstü) enerjiyi eşitiyle ya da kurcaladığı kendi tarihiyle cebelleşmede harcıyor, hayaletini ortada gezdirerek uyum sağlayacağı cemaatini arıyor. Pasif gericiliğin ilişkilere sindirilmiş hali küresel karakter olup günlük dilde sırıtıyor.


*
"Her toplumsal düzen, kendini korumak için
gereksinim duyduğu karakter biçimlerini yaratır,
Reich."

Paralax Görsel Kültür Arşivi'nde yayınlandı
http://www.hezarfen.net/paralax/042ibrahim.htm
Mart 2002