02 Nisan 2014

Bakkalların market olması için ne gerekir?


                                                                                                                                              

Açılın Mısır’ın bakkalları, 
BİM geliyor! 
 İbrahim Akyürek 

Dün Irak, Tunus, Mısır, Libya; bugün Suriye konusundaki haberlere/yorumlara baktığınız zaman sanki bir futbol maçının teknik açıklamasından sözediliyor. Birbirine girmiş taraflar yani mezhepler, halklar, milletler... Yüzdeler, rakamlar, isimler... 
Dünkü politik baş aktörler, bunlara neler olacağı, yeni beklenen isimler... Giderilmesi gereken hedefler; işsizlik, yoksulluk; ulaşılması çizilen hedefler; demokrasi, reform, değişim, diktatörlerin gitmesi...
Hangi ülkeler hangi ülkeleri destekliyor... ABD, AB, Rusya, Çin, Müslüman Kardeşler, Hamas olup bitene nasıl davranır falcılığı...
Ortalıkta dolaşan strateji uzmanlarının o soğuk, dingin, sanki maç sonucu tahmin etmeye ayarlanmış, özgüvenli suratları insanı tedirgin ediyor. Bu insan acısını hissetmeye kapalı suratlar aradan çekilse de sorunu doğrudan yaşayanları dinlesek beklentisi artıyor.
Dikkat edin strateji uzmanları hiçbir zaman bize doğrudan paradan yani ekonomik sistemden, ezenden-ezilenden, sömürenden-sömürülenden sözetmiyor. 
1990’ların başından bu yana Yugolavya’dan kaç tane devlet çıkardılar. Avrupa’nın ortasında Paris’e, Berlin’e, İstanbul’a birkaç saat uzaklıktaki yerlerde binlerce insan öldü. 12.Yüzyıldan kalma tarihi, turistik kaleler, binalar yüzyıllar sonra bombalarla yeniden tanıştı. Olanı biteni anlatmaya çalışan kitaplara, yazılara baktığınız zaman yine haritalar, mezhepler, halklar, yüzdeler, demokrasi, reform, özgürlük, liberalizm, petrol, Obama, Putin, yatırımlar…
Ancak yaşamın akıp giden gerçeğinin gazetelerden, sol yayınlardan gerçekleşen sızıntılarına baktığınız zaman kafada şimşekler çakmaya başlıyor.

BİM, artık Mısır’a girecekmiş   
Bu yılın Mart ayında gazetelerde bir haber yer aldı. BİM, artık Mısır’a "girecekmiş". Aynı haberin bir başka başlığına göre Mısır’ı “fethedecekmiş”. Nedenlerden biri bu ülkenin Ortadoğu’nun üretim üssü olması, diğeri parakende pazarının %95’inin bakkallardan oluşmasıymış. Bu da ciddi bir potansiyelmiş. 

Bu haberdeki ve öteki tüm ekonomi haberlerinde rastlanan, giderek yaygınlaşan “girme”, “üs”, “strateji”, “fetih” sözcüklerinin savaş/şiddet terimleri olduğunu öncelikle anımsatayım. Sonra, fethedilecek alanın Müslüman bakkalların bölgesi olduğuna ve bizdeki BİM’lerin kapısını Cuma namazı saatlerinde kapattığına dikkatinizi çekeyim. 
Marketlerin bakkallara saldırması benim için yeni değildi aslında. 1977'den bu yana İsveç’de yaşayan, kapitalist yabancılaşmayı iyi tanıyan Muammer Özer’in bıraktığı kısa filmleri, belgeselleri çeşitli etkinliklerde gösteriyorduk. Yönetmenin göçmenlerin aşağılanmasını konu alan kısa filmlerinden birinde (yanılmıyorsam 1980 yapımı "Toprak Adam") üzerinde “Market” yazan maket biçiminde tasarlanmış bir canavar dişleriyle bakkalları yiyordu. O yıllarda (90’ların hemen başı) az sayıda Gima, Migros ve kamu-sendika kooperatifleri dışında büyük satış noktaları yoktu. Her endişeli sanatçı gibi Yönetmen bakkalların başına gelecekleri önceden sezdirmeye çalışmıştı.
Sadece bakkal-market, küçük-büyük ilişkisi bile “Arap Baharı”nın içeriğini; ya da Irak’ın, Yugoslavya’nın işinin bitirilmesi ile ne yapılmak istendiğini açıklıyor. Daha fazlasıyla 24 Ocak yeniden yapılandırma programlı 12 Eylül darbesi ile Türkiye’nin işinin bitirilmesini açıklıyor.
BİM haberi durumu açıklamada yetersiz derseniz, ülkemize gelen Kosova Başbakan Yardımcısı'nın geçen Nisan ayında gazetelere yansıyan çağrısını aktarayım. Ülkesinde ABD ve uydusu Türkiye’nin bayrakları, sermayesi dalgalanan bu çılgın kadın madenleri, tütün-tekstil fabrikalarını, elektrik dağıtımını özelleştiriyoruz, ne olur Kosova’ya gelin diye yalvarıyor neredeyse.
Ya Irak’ın Kuzeyine ne dersiniz? Türkiye'den 1200'e yakın şirket buralarda cirit atıyormuş. Bu şirketlerin AKP’li, MHP’li, CHP’li, BDP’li patronları; kasası kocaman “Alevi, Sünni, Kürt, Arap, Şii, Laz, Çerkes, Gürcü” ortakları Erbil’de yükselen taze devletten payını alırken; yoksul-çaresiz gençlerin payına da emeklerini satmak, borç, göç, mayın, bomba, şehitlik düşüyor.

Karikatür: Mete Arif Tokmak
28 Temmuz 2012
iakyurek1@hotmail.com