11 Ağustos 2012

Darbeler, Askerler ve Oğullar
“Tuhaf olan, insanların, aslında kendilerini aşağılıyanlara karşı gösterdiği hayranlıktır”
Arno Gruen (İçimizdeki Yabancı)
Bedeninde devletin kurumlaşmış, sicilli, tarifi yapılmış eli dolaşmış bir "oğul-yurttaş” yine de bu heybetli yapıdan soğumamışsa başka türlü bir sorunun peşinde olmalıyız.
Yaşadığımız kentte bu oğulların kişisel öyküleri başka türlü soruyu bize sorduruyor. Yakınımızdaki çoğu sinirli oğullardan gözlediklerimiz, uzaktaki herkesçe tanınan oğulları anlamamıza yardımcı oluyor.

Kenan Evren de zamanında bir oğuldu. 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün emir komuta zinciri içinde görevlendirilmiş tanınmış asker ya da sivil zorbaları da bir zamanlar oğuldu.
Onların da anneleri ve babaları vardı. İktidarla, eziyetle, savunmasız kalmakla, susturulmakla ilk tanıştıkları mekanizmaya, yani aileye sahiptiler hepimiz gibi. Sonra bu mekanizmanın toplamından oluşan devletin memuru, yükseleni, sahibi oldular.
Arno Gruen; Hitler’in 1934 yılında Nazi Kadınlar Birliği’nde yaptığı konuşmasında “her çocuk bir savaştır” dediğini aktarır ve bu sözü şöyle yorumlar:
”Toplumsallaştırma denilen mücadelede çocuk, anne-babanın iradesine boyun eğme noktasına getirilmeli ve kendi ihtiyaçlarına ve hazzına göre davranması engellenmelidir. İhtilaf çıkması kaçınılmazdır ve bu ihtilaf çocuğun iyiliği adına anne-babanın kararlığıyla çözülür.”
Kitabı okurken, son cümleyi şöyle değiştirerek not almışım; ”İstikrarsızlık, halkın iyiliği adına, devletin kararlığıyla çözülür.”
Gruen; hiç alışık olmadığımız sözler ediyor: “içimizdeki terör, anne-babamızın saldırganlığını sevgi olarak görmeye itiyor”
Bu cümleyi; anne-baba, aile kavramları yerine devleti, patronu sizi korkutan, ezen öteki egemen gücü koyarak tekrar okuyabilirsiniz...
Gruen, “içimizdeki terör”den; kendi olmamızın, iç dünyamızın gelişmesinin engellenmesi sonucu ortaya çıkan şiddeti tarif ediyor.
Gruen; daha beterini de söylüyor; gördüğümüz bu şiddeti sevgi olarak algılama zorunluluğu nedeniyle düşmanlar bulmaya yöneldiğimizi söylüyor. Bu düşmanlar sayesinde “özgürlük” algısına kapıldığımızı, bu şekilde kendi kurban oluşumuzun yükünden kurtulduğumuzu vurguluyor.
Çok daha da beterini de yazıyor; bulduğumuz düşmanlara yaptığımız eziyetin aslında kendimize olan nefretten kaynaklandığını belirtiyor.

Öte yandan uyarıyor bizi: “İnsanlar kendi gerçek acıları için haykıramadıkları sürece, bir Hitler karşısında daima etkilenmeye açık konumda olacaklar”.
Acıya izin vermek ise, yazarımızın çözümüdür.
Ana-baba-devlet-din gibi toplumsallaşma araçları; yani sistem, düzen canınızı acıtmışsa; acıyı hisset, yüzleş, yeniden yaşa, analiz et, acıyı yaşatanı idealleştirme, ele ver, diyor kısaca.
Bedenlerinden 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin emir komuta zinciri geçen Kemal Anadol, Tarık Akan, Mümtaz Sosyal, Sina Çıladır, Yalçın Küçük, Demirtaş Ceyhun’un isimleri ve 12 Mart Darbesi’nin Kültür Bakanı yazar-şair Talat Halman’ın yükselen itibarı aklıma geldikçe “İçimizdeki Yabancı”daki satırlara daha çok sarılmaya başladım. 


İbrahim Akyürek : iakyurek1@hotmail.com
7 Eylül 2009

Arno Gruen