Rüştü Onur’un çeşmesini aramak
Yıllarca anılarını, çoğunlukla Zonguldaklı sanatçılar gündemde tutmaya çalışmışlardı. 1940’ların zorlu koşullarında vereme yakalanmışlar ama âşık olmaktan, sanatla hayata tutunmaktan vazgeçmemişlerdi. Adları Rüştü Onur, Muzaffer Tayip Uslu ve henüz pek tanınmayan Kemal Uluser’di.
Artık tüm Türkiye tarafından iyice tanınan Zonguldaklı şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayip Uslu’nun yılı oldu neredeyse 2013. Yılmaz Erdoğan’ın dönem filmine konu olan ve genç yaşta ölen iki Garip Akımı etkisi altında yazan yetenekli şair Zonguldak’ta yaşamışlardı sanat hayatlarının önemli bölümünü. Dolayısı ile bir taraftan ülkenin en önemli edebiyat dergilerine çalışmalarını gönderirlerken bir taraftan da Zonguldak’ta yayınlanan ‘Yeni Zonguldak’, ‘Ocak’ gibi gazetelerde ve dergilerde yazılar, öyküler, şiirler yayımladılar. Filminin ardından Muzaffer Tayip Uslu’nun ‘Şimdilik’i YKY’den, ‘Bilinmeyen Mektupları ve Şiirleri Rüştü Onur, Mektubun Avucumda’ adlı Leyla Şahin ve İbrahim Tığ imzalı kitap ise Kaynak Yayınlarının’dan rafları süslüyor. Üzerlerine pek çok konuşma, tartışma yapılıyor, hatta Mükellefiyet dönemi ile ilgili kıyaslamalar yapılarak ‘Kelebeğin Rüyası’ filminin üzerinden iz sürülüyor.
‘Çeşmeler ve Adresler’ konusunda bir proje geliştiren karikatürist Mete Arif Tokmak ‘İsimsiz 1 ve İsimsiz 2’ adını verdiği ‘belleksel’ çalışmasında Muzaffer Tayip Uslu ve Kemal Uluser’in mezarlarını aradı; Rüştü Onur’un ‘Kenar Dilberi’ adlı 16 Eylül 1942’de Yeni Zonguldak adlı gazetede yayımlanan öyküsünde geçen betimlemelerin peşine düştü.
25 dakikalık ilk haliyle gösterilmeyi bekleyen “belleksel” çalışmasında eski Gürcü Tepesi sakinlerinden Mehmet İrtegüv ve Şevket Can’ın rehberliğinde ‘Kenar Dilberi’ adlı öyküde geçen mekânların izini sürdüler. Mete Arif Tokmak şunları söyledi: “Öyküde Gürcü Tepesinin 1940’lardaki hali anlatılıyor. Bir çeşmeden de bahsediliyor. Önce bu çeşme ilgimi çekti; bulabilirim ümidiyle kendim dolaştım Gürcü Tepesini. Yaşlılarla konuştum ama bir şey çıkmadı. Daha sonra dostum ve arkadaşım Mehmet İrtegüv’e açtım konuyu. O ve çocukluk arkadaşı değerli ağabey Şevket Can ile Gürcü Tepesini yeniden gezdik. Onların rehberliğinde bölgenin yeni ve eski sakinleri ile konuştuk. Sonunda iki kişiden çeşmenin olduğu yer doğrulandı. 1950’lerden bu yana Gürcü Tepesinde oturan Seher Filiz mahalledeki Yeşil Caminin minaresinin olduğu yerde eskiden isimsiz bir çeşmenin olduğunu söyledi. Böylece ‘Kenar Dilberi’ adlı Rüştü Onur öyküsünü edebiyatseverlere ve kentimizi merak edenlere anlatarak insanları bugün halen orijinalliğini büyük ölçüde koruyan Gürcü Tepesinde gezdirmek mümkün… Bunu anlamış olduk. Aynı zamanda öyküde geçen ve 1940’larda içinde insanların yaşadığı, tek göz, çinko kaplı evlerinde harap halde olsalarda halen ayakta olanlarına rastladık. Gürcü Tepesi kentin yanı başında çok sevimli ve son derece eski Zonguldak dokusunu muhafaza eden bir mahalle… Belediye binasının neredeyse karşısı… Biraz ilgilenilmeyi ve buradaki mekânların daha fazla tahrip olmadan bazılarının da olsa korunma altına alınmasını hak ediyor. Zonguldak tarihi açısından da hak ediyor. Bu öykü varken, bu mekânların ‘Kelebeğin Rüyası’ adlı filmde değerlendirilmemesi de kötü olmuş.
Çünkü tek odalı evlerdeki yaşam Rüştü Onur tarafından zaten işaret edilmiş bize. Buralarda işçi aileleri birbirleri ile içiçe yaşamışlar yıllarca. Tek göz evlere sıkışmış yaşamlar, hayaller; çinko damlarında yağmur yağdığında çalan piyano sesi; evine bir sıcak somun ekmek götürmenin peşinde buralarda merdivenleri adımlamış eski madenciler… Hatırlanmayı hak ediyor. Bu TSO’nun olduğu yerde yıkıp geçilen ‘Teneke Mahallesi’ kadar önemli bir konu. Gürcü Mahallesi üzerine ilgililer ciddiyetle eğilmeli ve bu güzel mahalleyi çirkin beton yığınları ile büsbütün kaybolmaktan bir an önce kurtarmalı. Zonguldak TSO’nun da bu konuda katkı yapması aslında boynunun borcu. Zonguldak’ın en güzel yerlerine blok binalar dikip eskiyi tamamen hafızalardan kimse silemez. Sevgili dostum Necip Sağır’ın dediği gibi bizim çalışmamız belleksel. Karaelmas namlı kentimiz belleğini büsbütün yitirmeden bunlara dikkat çekmekte bizim görevimiz."
Mete Arif Tokmak
Yıllarca anılarını, çoğunlukla Zonguldaklı sanatçılar gündemde tutmaya çalışmışlardı. 1940’ların zorlu koşullarında vereme yakalanmışlar ama âşık olmaktan, sanatla hayata tutunmaktan vazgeçmemişlerdi. Adları Rüştü Onur, Muzaffer Tayip Uslu ve henüz pek tanınmayan Kemal Uluser’di.
Artık tüm Türkiye tarafından iyice tanınan Zonguldaklı şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayip Uslu’nun yılı oldu neredeyse 2013. Yılmaz Erdoğan’ın dönem filmine konu olan ve genç yaşta ölen iki Garip Akımı etkisi altında yazan yetenekli şair Zonguldak’ta yaşamışlardı sanat hayatlarının önemli bölümünü. Dolayısı ile bir taraftan ülkenin en önemli edebiyat dergilerine çalışmalarını gönderirlerken bir taraftan da Zonguldak’ta yayınlanan ‘Yeni Zonguldak’, ‘Ocak’ gibi gazetelerde ve dergilerde yazılar, öyküler, şiirler yayımladılar. Filminin ardından Muzaffer Tayip Uslu’nun ‘Şimdilik’i YKY’den, ‘Bilinmeyen Mektupları ve Şiirleri Rüştü Onur, Mektubun Avucumda’ adlı Leyla Şahin ve İbrahim Tığ imzalı kitap ise Kaynak Yayınlarının’dan rafları süslüyor. Üzerlerine pek çok konuşma, tartışma yapılıyor, hatta Mükellefiyet dönemi ile ilgili kıyaslamalar yapılarak ‘Kelebeğin Rüyası’ filminin üzerinden iz sürülüyor.
‘Çeşmeler ve Adresler’ konusunda bir proje geliştiren karikatürist Mete Arif Tokmak ‘İsimsiz 1 ve İsimsiz 2’ adını verdiği ‘belleksel’ çalışmasında Muzaffer Tayip Uslu ve Kemal Uluser’in mezarlarını aradı; Rüştü Onur’un ‘Kenar Dilberi’ adlı 16 Eylül 1942’de Yeni Zonguldak adlı gazetede yayımlanan öyküsünde geçen betimlemelerin peşine düştü.
25 dakikalık ilk haliyle gösterilmeyi bekleyen “belleksel” çalışmasında eski Gürcü Tepesi sakinlerinden Mehmet İrtegüv ve Şevket Can’ın rehberliğinde ‘Kenar Dilberi’ adlı öyküde geçen mekânların izini sürdüler. Mete Arif Tokmak şunları söyledi: “Öyküde Gürcü Tepesinin 1940’lardaki hali anlatılıyor. Bir çeşmeden de bahsediliyor. Önce bu çeşme ilgimi çekti; bulabilirim ümidiyle kendim dolaştım Gürcü Tepesini. Yaşlılarla konuştum ama bir şey çıkmadı. Daha sonra dostum ve arkadaşım Mehmet İrtegüv’e açtım konuyu. O ve çocukluk arkadaşı değerli ağabey Şevket Can ile Gürcü Tepesini yeniden gezdik. Onların rehberliğinde bölgenin yeni ve eski sakinleri ile konuştuk. Sonunda iki kişiden çeşmenin olduğu yer doğrulandı. 1950’lerden bu yana Gürcü Tepesinde oturan Seher Filiz mahalledeki Yeşil Caminin minaresinin olduğu yerde eskiden isimsiz bir çeşmenin olduğunu söyledi. Böylece ‘Kenar Dilberi’ adlı Rüştü Onur öyküsünü edebiyatseverlere ve kentimizi merak edenlere anlatarak insanları bugün halen orijinalliğini büyük ölçüde koruyan Gürcü Tepesinde gezdirmek mümkün… Bunu anlamış olduk. Aynı zamanda öyküde geçen ve 1940’larda içinde insanların yaşadığı, tek göz, çinko kaplı evlerinde harap halde olsalarda halen ayakta olanlarına rastladık. Gürcü Tepesi kentin yanı başında çok sevimli ve son derece eski Zonguldak dokusunu muhafaza eden bir mahalle… Belediye binasının neredeyse karşısı… Biraz ilgilenilmeyi ve buradaki mekânların daha fazla tahrip olmadan bazılarının da olsa korunma altına alınmasını hak ediyor. Zonguldak tarihi açısından da hak ediyor. Bu öykü varken, bu mekânların ‘Kelebeğin Rüyası’ adlı filmde değerlendirilmemesi de kötü olmuş.
Çünkü tek odalı evlerdeki yaşam Rüştü Onur tarafından zaten işaret edilmiş bize. Buralarda işçi aileleri birbirleri ile içiçe yaşamışlar yıllarca. Tek göz evlere sıkışmış yaşamlar, hayaller; çinko damlarında yağmur yağdığında çalan piyano sesi; evine bir sıcak somun ekmek götürmenin peşinde buralarda merdivenleri adımlamış eski madenciler… Hatırlanmayı hak ediyor. Bu TSO’nun olduğu yerde yıkıp geçilen ‘Teneke Mahallesi’ kadar önemli bir konu. Gürcü Mahallesi üzerine ilgililer ciddiyetle eğilmeli ve bu güzel mahalleyi çirkin beton yığınları ile büsbütün kaybolmaktan bir an önce kurtarmalı. Zonguldak TSO’nun da bu konuda katkı yapması aslında boynunun borcu. Zonguldak’ın en güzel yerlerine blok binalar dikip eskiyi tamamen hafızalardan kimse silemez. Sevgili dostum Necip Sağır’ın dediği gibi bizim çalışmamız belleksel. Karaelmas namlı kentimiz belleğini büsbütün yitirmeden bunlara dikkat çekmekte bizim görevimiz."
Mete Arif Tokmak