02 Mayıs 2021

 

Karadeniz’in Amazonlarına bin selam!

Amazonlar başlıyorlar anlatmaya: İki çocuk anası Şükran söze giriyor: “Bir gün vali, kaymakam bizi toplamış, ‘termik iyidir, şöyle şöyledir’ diyor. Anacığım orada bana bir güç geldi, karşımda koskoca devletin valisi, ayağa kalkıp ‘Vali bey, siz bizi hiç adamdan saymıyorsunuz’ dedim. ‘Bizi kör, sağır sanıyorsunuz. Cahil sayıyorsunuz. Oysa biz yerinde gidip gördük. Termiğin ne olduğunu anlamak için kömürden kararan Zonguldak’ın Çatalağzı’nı bir ziyaret ediverin. Görün yağan kömür tozunu.’” Çadırda bir dalgalanma oluyor, en gençlerden biri söze giriyor: “Oraya 400 kişi araba tutup gittik. Gittiğimizde sanki bir ölü kentte gezindik. Herkes suskundu. Sanki bir kül yığınının içinde hareket eder gibiydiler. Genç bir kız boynuma sarıldı, ağlamaya başladı: ‘Bizi görün de aynı kaderi paylaşmayın, biz burada beyaz giyemeyiz. Gelinler bile beyaz giyemez.! Biz kömüre alışkındık, yanı başımızda kömür madeni vardı, erkeklerimize iş olur hadi yapılsın, dedik. Madenin karası neymiş ki gerçek karanlığı gördük. İş mi, erkeklerimiz gene gurbette.’” Birden bir ses yükseliyor, “Uyy..daldık, kedileri beslemeyi unuttuk.” Direniş çadırı olur da köpeği, kedisi olmaz mı? Çadır ilk kurulduğunda bir kedicik, daha ilk gün gelip sedire konuvermiş. “Vay anam bu bizim kısmetimizdir” denilmiş ve kediye ilk sütüyle birlikte “Direniş” adı verilmiş. Direniş şimdi kocaman olmuş, dört tane de nur topu gibi yavru doğurmuş. Direniş Bir, Direniş İki, Direniş Üç, Direniş Dört... Rivayet odur ki Direniş’in çok kuvvetli bir koku alma yeteneği varmış, kim yabancı, kim art niyetli hemen anlayıp yallah yüzünü tırmalıyormuş. Benimkini tırmalamadı.
Işıl Özgentürk   Cumhuriyet