Depremden sonra
"Razı olan insan”ı yaratan, onu piyasalarıyla kapsamında tutan model son 30 yılda dünyaya yayıldı, yerleşti. Biz de son 20 yılda bu “reel kapitalizm”i yaşıyoruz. Başka görüntülerle (dinin kullanılması gibi) perdelenmesi özündeki “cevher”i değiştirmiyor. “Razı olan insan”ın yaratılışını, onun borçlanarak kendisi için yepyeni şeylerle tanışmasını, onlarla özdeşleşmesini yaşadık. Öğrenmiş olmalıyız. Yeniden anlatmak gereksizdir. “Razı olan insan”a konutu, sağlık hizmetini, çocuğunun eğitimini “satın alabilir” olanağını veriyorsunuz. Borçla. Otoyu ve Iphone’u da. Ve Iphone’u aldıktan sonra “Ne güzel! Her şey var. Eskiden bunlar yoktu” diyecektir.
BARINMA
Nüfusumuz yılda ortalama bir milyon artıyor. Ve bir milyon genç de evlenme yaşına giriyor. Bu gençler nerede oturacaklar? Toplum çapında planlamayı şart kılan bu sorunun karşılığı uzun süredir piyasalaştırılan gayrimenkul ve konut inşaatı alanında odaklanıyor. Bu alan sermaye sınıfına yeni yeni katmanlar ekleyen, sermaye ile özdeş siyaset için de en bereketli kaynağı yarattı. Ve 6 Şubat gösterdi ki insanlar için en ağır yıkımı yarattı. Türkiye’nin kapitalizmi devleti toplumdan ayırıp kendine çektikçe insanlar yalnızlaştılar. Yine 6 Şubat gösterdi ki bir konutta oturmaya mecbur olan ve sayıca gitgide artan insanlarımız içine girecekleri yapıları hakkıyla denetleme gücüne sahip değiller. Kendileri için yaşamsal olan bu alana giremezler. “Güvenli barınma hakkı” ellerinde değildir. Sermaye, devleti kendine çekme gücüne sahip olunca, kârları ve siyaseti birleştiren bu en cazip alanda, yapı ve gayrimenkul sektöründe çoğalan bir güç yaratıyor. Bu sermayenindir ve denetim gücü ondadır. “Denetim”ini o örgütler. Bunu durduracak bir toplumsal güç ortada görünmüyor. Soma’da madenden çıkabilen işçiye kuyunun başında TV muhabiri “Yeniden madene inecek misin?” diye sormuştu. İşçi şöyle demişti: “Bankaya borcum var. İneceğim!” Herhalde ailece içine girecekleri mütevazı bir konutu banka borcuyla, yani piyasanın (finans ile inşaatın ortak piyasası) denetimine girerek alabilmişti. Konutun sağlamlığını, piyasanın “güvence”sini sorgulayabilir miydi? Denetleyebilir miydi? “Razı olmama”yı aklına bile getiremezdi. Kapitalizmin kolonizasyonu o işçiden başlıyor.
Bilsay Kuruç Cumhuriyet