17 Mayıs 2021

Sinema/ %100 Gençlik Filmi

Ekim Düşü
  Gerçek bir öyküden filme aktarılan 'October Sky - Ekim Düşü' tüm erkek çocukların babaları gibi madenci olmalarının beklendiği bir kasabada, ailesinin onun için hazırladığı geleceğin dışına çıkmaya çalışan, büyük hayalleri olan bir gencin hikayesini anlatıyor. 50’li yıllarda Batı Virginia’nın Coalwood kasabasında maden kontrolörü olarak çalışan John Hickam’ın (Chris Cooper) en büyük isteği, oğulları Jim ve Hower’ın da kendi gibi kontrolör olmalarıdır. Fakat Jim bir futbol bursu kazanmıştır ve Hower’ın ise çok başka hayalleri vardır.   

Bana ilişkini söyle sana kim...




 

Sinema/% 100 Gençlik Filmi

Billy Elliot, 2000 Birleşik Krallık yapımı Stephen Daldry filmi. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmidir. Durham'da kurgusal bir kasaba olan 'Everington'da geçer. Karakterler, 11 yaşındaki Billy (Jamie Bell), kömür madeni işçisi babası (Gary Lewis), ağabeyi (Jamie Draven) ve Billy'nin dans öğretmenidir (Julie Walters). Senaryo yazılırken, kısmen A.J. Cronin'in The Stars Look Down adlı romanından esinlenilmiştir. Bu kitap da -Billy Elliot gibi- İngiliz maden işçilerinin grevini ve işçilerden birinin oğlunun geleneklere karşı çıkarak kendi yolunu bulmasını konu alır.[1]

Çete

 

BBC fark etti: Google’dan Gazze sansürü

Uydu şirketleri hem İsrail hem de Filistin bölgelerinden daha yüksek kaliteli görüntüler alıyor ancak Google Earth’te görüntüler düşük çözünürlükle paylaşılıyor.

BBC farkı gözler önüne serebilmek için Gazze ile dünyanın belki de en kapalı rejimi Kuzey Kore’nin başkenti Pyongyang’ın Google Haritalar görüntülerini kıyasladı.

Görüntülerde Pyongyang’da arabalar net bir şekilde görünüp insanlar bile seçilebilirken Gazze’de arabaları görmek neredeyse imkansız. Üstelik Pyongyang’ın görüntüsü son mevcut haliyken, Gazze ile ilgili eski görüntüler kullanılıyor.        

15 Mayıs 2021


        

 “AKP’nin peş peşe hataları bana otoriter bir baba ve onun endişeli oğlu arasındaki ilişki gibi geliyor. Oğlan bir yandan babasından ölesiye korkar, bir yandan da varlığını kanıtlamak için bir şeyler yapması gerekir. Bu korku ellerini titretir, güvensiz, odaksız, anlamsız işlere onay verilir. İletişimde peş peşe yapılan hatalar bu benzetmeyle ilgili olsa gerek. Evlat bir hata yapar, baba kükrer ve dosyalar silinir. Hayırlara vesile olacağını umuyorum.”   

 

14 Mayıs 2021


F: İbrahim Akyürek, 1 Mayıs 1979, İzmir

Filistin’i İslamcıların insafına bırakmak…
Dağhan Irak   Diken

Sözün özü, ne İslamcılık, Filistin meselesinin emanet edilebileceği bir ideoloji, ne de AKP, Türkiye’nin bu konudaki sözcülüğünü yapabilecek bir parti. Bu meselede dümeni hükümete bırakan CHP ve HDP, kendi siyasi tembellikleri hakkında da insana epeyce fikir veriyor.

Peki AKP’yle ortak bildiri imzalanmazdı da ne yapılabilirdi?

Her şeyden önce Filistin meselesi, her zaman ‘herkes için adalet‘ istemek için önemli bir örnek. Filistin halkı için istediğinizi, her zaman Türkiye halkları için de isteyebilirsiniz. Türkiye solunun geleneğinde bununla ilgili koca bir külliyat var. Eğer baskıcı ve ayrımcı İsrail hükümetinin Filistinlilere yaptığı ile Türkiye’deki baskıcı ve ayrımcı hükümetin yaptıkları arasındaki bağı kuramıyorsanız yine soruyorum, ‘Ne iş yaparsınız?’ Hele HDP, Kürt halkının derdi ile Kürtleri hep kardeşi gören Filistinlilerin meselesi arasındaki paralelleri kendisi çizemiyorsa yine soracağım, ‘Bu ne siyasetsizliktir?‘ Şeyh Cerrah’a zorla girenlerle Sur’a zorla girenlerin ayak izlerinin benzerliğini görememeyi, gösterememeyi, benim aklım almıyor.

Filistin davasında CHP ve HDP’nin dışa dönük muhatabı Apartheidçı AKP ve MHP değil, Filistin halkıdır, Filistin soludur, İsrailli Yahudi savaş karşıtlarıdır. Küresel adalet mücadelesinin parçası olduğunuz zaman, kendi mücadelenize de destek bulursunuz. İçeride ise çıkın deyin ki halkınıza, ‘Biz adalet istiyoruz, Filistinli için de Türkiyeli için de.’ Kendi ülkesini işgal etmeye kalkan, kendi ülkesinin halkına düşman hukuku uygulayanları orada da, burada da ifşa edin. Hani hep muhafazakar seçmene ulaşmaya çalışıyorsunuz ya keşke bunun için CHP sözcüsünün yaptığı gibi Boğaziçili iki gencin hapse atılmasını savunmak yerine Türkiye’deki adaletsizlikleri Filistin’e göndermeler yaparak anlatmayı deneseniz. 
F: İbrahim Akyürek, 1 Mayıs 1978, İstanbul


Rachel Corrie niçin suçluydu?
7 Şubat 2003 tarihli mektubunda, annesine şöyle demişti:
”Hiçbir miktarda okuma, konferanslara katılma, belgesel izleme ve kulaktan dolma bilginin beni buradaki durumun gerçekliğine hazırlayamayacağı düşüncesindeyim. Görmeden bunu hayal edemiyorsun, ve gördükten sonra bile, bu deneyiminin hiç de o gerçekliği bütünüyle yansıtmadığının farkındasın.. ”
 "Benim adım Rachel Corrie"

      

İsrail'in Harabeye Çevirdiği Filistin Sokaklarını
Tuval Olarak Kullanan
 Banksy'den 16 Duvar Resmi   

 Banksy:  Filistinliler gizemli sokak sanatçısına Beytüllahim'de sergi açarak teşekkür etti

 

12 Mayıs 2021

13 Mayıs 2014 < "Adalet ve Kalkınma" Soma'da!


F: Mehmet İnmez

Herkes onun fotoğrafını paylaşıyor sahi 
kimdirYusuf Yerkel 


 

'Bu karanlığa Tanrı hükmediyor olamaz...'

 Murat Sevinç   Gazete Duvar

  Kapitalizmin acımasızlığının en gözle görülür olduğu alanlardan biri madencilik. Kıvanç “16 Ton”da, önce kısaca (ve baştan sona vazgeçmediği iğneleyici üslubuyla) insanoğlunun akıllı telefon ve obezite sınırına ulaşmak için epey emek/zaman harcadığını, 'medeniyet' faslında anlatıyor. Buna, kapitalizmin ve Aydınlanma'nın 'kısa tarihi' de diyebiliriz. Ardından madenciliğe giriş: “Akıl, küçük çocukları madene gönderdi, din de karanlıkta can verenlerin arkasından ilahiler söyleyerek kalanları teselli etti ki, ertesi gün yine madene inebildiler.”

  Patlamalar, patlamalar, onlarca yüzlerce ölü, gaz sıkışması, kömür tozu, hastalıklar, ölüm, yine ölüm... Türkiye... Uzun Mehmed adında biri gerçekten var mıydı, yoksa 'halkla ilişkiler' faaliyetinin ürünü mü, söylendiği gibi 1829'da mı fark edilmiş kömür, iyi de bölge halkı kömürü yüzlerce yıldır tanıyor... 19. yüzyılda devletin kömürle ilişkisi başlıyor alsında, çok bildik yolla, belli bir yaşın üzerindeki çocuklar da madene indiriliyor, yaralanmasalar keşke çünkü tedavi masrafını kendileri karşılayacak... 1920'ler, Cumhuriyet devrinin maden ve madenci siyaseti, neyse ki artık 'akılla' yönetildiği için ülke daha rafine sömürü yöntem ve söylemi mümkün, 1929'da İş Bankası bölgeye giriyor, madencileri bir arada yaşatmak iyi hoş ancak o mahallelerin 'sanayi mahallesi' olmaması gerek, sınıf bilinci tehlikeli, hem zaten en iyisi 'sınıfsız kaynaşmış bir kitle' olabilmek, bir arada yaşarken geleneksel hayatlarından kopmamaları çok iyi olur, iyi bir danışman gerekli, Bartel Granning danışman olur, yetenekli bir danışman, ona herkes danışabiliyor!

  Serbest piyasa... Canım zorla mı çalıştırılıyor madenciler, serbest değiller mi beğenmiyorlarsa başka bir iş bulurlar... Maden ocağı olan bölgelerde başka bir iş alanı var mı ki, pek yok mu, neden yok, ne yani ekmek için yerin yedi kat dibine inmek dışında bir seçenek? O zaman örgütlenip ses çıkarmak, hak mücadelesi vermek sözcüğün gerçek anlamıyla 'hayatî' demek ki! 1960'larda madenciler sorular sorup grev yapmaya başlayınca... 'kanunsuz bu grevler' teranesi başlar, bir de 'dış mihraklar' var tabii, Mart 1965'te on bin asker Ereğli'de, 'halkla ilişkiler' hemen devrede, 'dış tahrikler var', 'işçiler içki içip jandarmaya saldırmış'... şu içki olmasa Türkiye sağı ne yapardı! Hakkını yemeyelim ama yetkililerin ve halk insanı siyasetçilerin, her felakette ve her ölümde çok üzüldüler, hatta 'müteessir' oldular, tek başlarına değil kuşkusuz, kendilerini çevreleyen güvenlik güçleriyle birlikte müteessir oldular... Tabutlara ve ölenlerin yakınlarına üzgün ve endişeli gözlerle baktılar hep, endişenin nedeni, cenazelerdeki sessizlikti, çaresizlik ve öfkenin sessizliği.

09 Mayıs 2021

Fotoğraflar:


1 Mayıslar: 
1977, 1978, 1979 / Bir Kesit
 1 Mayıs-30 Mayıs 2021
  AÇIK  

RIFAT ILGAZ 11O YAŞINDA...

        

Rıfat Ilgaz: 
"Bu Hükümet TÜSİAD Hükümetidir"
 
Bartın Gazetesi'nin 11 Temmuz 2012 tarihli sayısında yer alan bir haberde Rıfat Ilgaz'ın 12 Eylül darbesinden bir gün sonra 13 Eylül 1980 günü Bartın Gazetesi'ne "Bu Hükümet TÜSİAD Hükümetidir" başlıklı makale gönderdiği açıklandı. 

1977-1980 yılları arasında Bartın Gazetesi'nin köşe yazarı olan Rıfat Ilgaz'ın son makalesi konusunda gazetede şu satırlar yer aldı:

"12 Eylül cuntası tarafından Cide'deki evinden alınarak elleri kelepçeli şekilde 28 Mayıs 1981 gecesi Kastamonu Et-Balık Kurumu'ndan bozma hapishaneye götürülerek yazılarının bedeli ödetilmek istenen Rıfat Ilgaz'ın gazetemize 13 Eylül 1980'de gönderdiği, ancak 13 yıl sonra "Bu Hükümet TÜSİAD Hükümetidir" makalesini ölümünden bir hafta önce yayınlayabilmiş, onu da göremediği için defnedilirken mezarı üzerine koymuştuk"
 

  "Öncelikli davam Çorlu, birbir hesabı sorulduktan sonra, bu süreçte bize vicdansızca, merhametsizce insanlıktan yoksun şekilde davranan herkese de bunun hesabı sorulacaktır. Ben unutmadım Ankara’da üzerime yürüyüp beni yolun ortasına fırlatan bana “Şov yapıyorsun” diyen polis amirini, hâlâ gözümün önünde, o dava eylül ayında. Ben unutmadım, hâkimlerin 25 kişinin öldüğü bir katliamda 4 alt düzey memura 3 yıl vererek geçiştirip, en ufak bir eleştiriyi kaldıramayıp, “üç maymunu oynuyorlar” dediğim için bana açtıkları davayı... Yapılan hiçbir şeyi unutmuyorum. Zaman üstünü örtmeyecek, içimdeki öfke daha da yükseliyor. Zamanı geldiğinde bütün hesaplar görülecek."

Dava sürecinde bazen yalnız kaldığınız da oluyordu ama değil mi?

  İnsanlar siyasi olaylardan korkuyorlar. Duruşu sergilemek belki de onlara külfet gelebiliyor. İnsanları anlamıyor değilim. Biz çok adalet nöbetleri tuttuk Çorlu’da, Çerkezköy’de, Tekirdağ’da, Uzunköprü’de... 25 kişi Trakya’dan can verdi, en çok destek almamız gereken halk, Trakya halkı nöbette yanımızda yoktu. Bakıp geçiyorlardı... Bu tür davalar biraz politik. İnsanlar çekiniyorlar. Herkesin bir hayatı, umutları var... Bizim mücadelemiz evlatlarımızı geri getirmeyecek ama asıl mücadele başka çocuklar, canlar yaşasın diye...

Bugün için annelere mesajınız var mı?
  Çocuklarıyla bol bol vakit geçirsinler, anı biriktirsinler. Fotoğraflar, videolar, çeksinler. Evlatlarını kaybedecekler diye değil, ilerleyen zamanlarda bir araya gelince paylaşmak için... Ben iyi ki o anıları biriktirmişim Arda ile... O kadar çok ki anlatamam size. Anneler daha anlayışlı olsunlar, kıymetini bilsinler çocuklarının...

                                   

08 Mayıs 2021

Bakımsızlık, görgüsüzlük, "Emeğin Başkenti" palavrası sanata dönüşmüş:


F: Bülent Oral
BİR ANITIN ENSTALASYONA DÖNÜŞÜMÜ: ZONGULDAK HAVZASI MADEN ŞEHİTLERİ ANITI 
Bülent Oral   Dergipark 2017
"Zonguldak Havzası Maden Şehitleri Anıtı da bu hâliyle artık postmodern sanat bakışımızın bir eseridir. Maden ocağı ve çevresinde oluşan yaşamın bir ürünü olan bu anıt, enstalasyona yeni bir başlık oluşturmuştur. Yeni ölümleri temsil edecek isimlikler bekleyen anıt, yeni bir anlam ve ifadeyle enstalasyona dönüşmüştür. Anıt son hâliyle ilk temsildeki anlamından kopmuş, bir şeyin kendiliğinden farklı ifadeye bürünmesi söz konusu olmuş ve bu dönüşümle yapıtın anlam boyutu genişlemiştir. Sanatçı eliyle ortaya çıkarılan yapıt içerdiği ilk anlamın karşıtı bir düşünceye veya anlama sanatçının katkısı olmaksızın dönüşmüştür. Böylece sanatçıdan bir süre için kopan yapıt; sanat eleştirmeninin nesne, izleyici katılımı ve mekân arasındaki ilişkiye getirdiği yeni yaklaşımla yapıtı yapan veya yaptırana ihtiyaç duymadan sanat olarak varlığını sürdürmektedir. Şöyle ki anıtın açılışı toplumu, işçiyi ve siyaset kurumlarını 25 Mayıs 2003’te buluştururken işçi ölümlerinin önüne geçilmesi, işçi çalışma koşullarında iyileştirmeler yapılması, maden işletmeciliğinde emeği merkeze alan bir anlayışın anıtsallaştırılması amaçlanmıştır. Ancak zamanla anıt, ihmal ve unutulmuşluğun sonucunda işçi yaşamı ile emeğinin âdeta önemsizleştiğini ifade edecek şekilde ironik bir dönüşüme sahne olmuştur."

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/428316 

Gazete Duvar / Serpil Kurtay:

   

 Ümit Kıvanç: Mevzu o kadar can acıtıcı ki, izleyen de en azından yerinde kıpırdanmalı

  “Çocuk resmi” elbette sanatın bulaştığı her işte büyük mesele. Siyaset de her şeyin sömürüsüne açık alan. Duygu sömürüsüyle herhangi bir işte herhangi bir anlamlı sonuç elde edildiğine ben şahit olmadım. Sadece yapılan işlerin sanatsal değerini düşürür o. Büyük konuşmayayım, ama yaptığım herhangi bir filmde duygu sömürüsü denecek bir şey bulunursa utanırım; bu ancak gaflet veya yanlışlık sonucu olabilir.

Madende çalıştırılan küçüklere gelince... Kapitalizmin dehşetini onlardan daha iyi anlatabilecek figür var mı? Serbest piyasanın nasıl bir yalan olduğunu zihinlere daha iyi kazıyacak görüntü var mı? Hem ben onları duygu sömürüsü yoluna sapmadan, ironiden işte tam da burada yararlanarak, olabildiğince nesnel gerçeklik olarak gösterebildiğimi umuyorum. (O fotoğrafların çoğunu çeken Lewis Wickes Hine’a saygılarımızı yollayalım buradan da.)

  Çok basit bunun sebebi. İşte, filmde de göstermeye çalışıyorum, insanlar mecbur bırakılıyor. Bir yörede başka her türlü çalışma imkânını yok ediyor, insanları eğer güvenli bir aylık gelir istiyorlarsa madene inmeye mahkûm ediyorsunuz. Biz kazanın üstüne, ölen işçilerden birinin evine gittiğimizde, ölen işçinin amcası, gazeteci grubunu toplayıp, “Kendi akrabalarını madene alıyorlar, bizim oğlanları almıyorlar, yazın bunu” diye yakınmıştı.

  Bu da çok ilginçtir. Filmin ilk versiyonu 2011’de ortaya çıktı. Ta altı sene sonra, 2017’de ilk defa Zonguldak’a davet edildim. Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı (ZOKEV) ile Eğitim-Sen Zonguldak Şubesi’nin ortak faaliyetiydi. (Bu vesileyle Üzeyir Bey’e buradan selamımı göndereyim.) Makine Mühendisleri Odası salonunda bir gösterim ve söyleşi yaptık. Güzel oldu. Bunun dışında, Zonguldak’ta ya da madencilerin bulunduğu herhangi bir yerde herhangi bir gösterim falan olmadı. Ne oda ne sendika ne dernek...
Ümit Kıvanç'ın '16 Ton' belgeseli,10 yıl sonra yeniden yapımıyla yayınlandı
Yazar ve belgesel sinemacı Ümit Kıvanç'ın madencilerin sefaletini anlatırken popüler bir hit olan "16 Ton" şarkısı üzerinden insanlık tarihini ironik bir yaklaşımla ele aldığı "16 Ton" belgeseli, 10 yıl sonra yeniden yapımıyla Vimeo'da yayınlandı. 1,5 yılda hazırlanan ve ilk olarak 2011 yılında yayımlanan “16 Ton”, insanlık tarihini, Fitness Yolunda, Bronz Çağı, Ateşin Bulunuşu, Hakla İlişkiler Çağı, Yüzde Çağı, Elmas Çağı, Yazının İcadı, Radyo Çağı ve Özgürlük Çağı olmak üzere 9 başlıkla aktarıyor.

Yeniden yapımda 16 Ton şarkısının yeni versiyonları eklendi, bu nedenle ses kurgusu yeniden yapıldı. Metin ve seslendirmenin değişmediği yeni versiyonda animasyonlar ve görsel malzemeler yenilendi.
Belgeselin yeniden yapımı, Ümit Kıvanç'ın Vimeo kanalı üzerinden erişime açıldı. Ayrıca belgeselin 2011 yılında yayımlanan versiyonuna dair detaylı bilgiye buradan ulaşılabilir.

        

06 Mayıs 2021

"Akıllı Tuzak"

                   

20'li yaş akımına dikkat: Uzmanından kritik uyarılar var

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Murat Kırık, "Zararsız bir eğlence gibi görünen bir şeye katılmayı veya hatta çocuklarınızın katılmasına izin vermeyi düşünmeden önce, göz önünde bulundurmanız gereken birkaç şey olabilir. Zira yapay zeka, toplu bilgi veritabanlarını toplamak için makine öğrenimi tekniklerini kullanmaktadır. İyi vakit geçirdiğiniz eğlenceyi yayınlarken, kişisel verileriniz, yani yüzünüz birçok farklı şirketin yüz tanıma yazılım programları tarafından taranıyor. Bu programlar sizi etiketliyor, bilgilerinizi inceliyor ve kişisel hesabınızda bilgi oluşturuyor. Sosyal medyada arkadaşlarınızla fotoğraf paylaşmak eğlenceli olabilir, ancak gizlilik ayarlarınızı ve bu verileri kimlerle paylaştığınızı bilmek de aynı derecede önemlidir. Zira son iki günde Türkiye'de bu akıma dâhil olan kullanıcı sayısı 30 milyonun üzerine çıkmış durumda" dedi.

"BEĞENİLME ARZUSU BAŞINIZA DERT AÇABİLİR" 

04 Mayıs 2021

 

       

Ses ve görüntü kaydı yasağına ilişkin 
Tuba Torun   Gazete Duvar  
Kural olarak, kamusal alanlarda ses ve görüntü kaydı almak yasak değildir. Malumunuz pratikte, örneğin sokakta bir kedinin fotoğrafını çekerken kareye oradan geçen arkadaki masada çay içen biri girebiliyor. Bu özel hayatın gizliliğini ihlal midir? Aslında hayır. Fakat diyelim ki, fotoğraf karesine giren kişi kendini billboard'larda gördü ve özel hayatım ihlal edildi diyerek dava açtı. O zaman farklı bir karar çıkabilir. Diğer bir deyişle, bu husus hukukta tartışmalı. Fakat, kamusal bir alanda gerçekleşen bir eylemde, kişiler genellikle görüntülerinin ve ses kayıtlarının alınabileceğini bilerek oraya giderler. Zira, basının da bulunduğu ortamlardır buralar. Bu noktada, 'Özel hayatımın gizliliği ihlal edildi' diye itiraz etmek hayatın olağan akışına da aykırıdır. Hatta, bırakın kamu hukukunu, özel hukuk çerçevesinde olan boşanma davalarında dahi, eşler arasındaki uyuşmazlığın ispatı için alınan ses kayıtlarının bile hukuka uygun delil olarak kullanılabileceğine ilişkin kararlar var artık.

Gelelim polislere; polisler kamu görevi ifa ederler. Bu görevi ifa ettikleri anlar ve yerler özel hayat kapsamına girmez. Ne diyoruz; devletin özel hayatı yoktur. Adı üzerinde; kamu görevi. Dolayısıyla, polislerin görevlerini yaparken ses ve görüntü kaydı alınması özel hayatlarının gizliliğinin ihlali de olamaz. Bu bakımdan, yayınlanan genelgede, getirmeye çalıştıkları yasağa dayanak yapılabilecek en kötü, en mantıksız gerekçeyi seçtikleri rahatlıkla söylenebilir. 
      

Hukuk, devletle yurttaş arasında bir denge kurma aracıdır. Yurttaşın devlet karşısında ezilmemesini sağlamaya çalışır. Siz, devletin gücünü kullanan kamu görevlilerini ne kadar denetimden uzak tutarsanız, verilen yetkiler o kadar istismar edilir. Bu böyledir. Ne yaptınız şimdi? Zaten yönetenlere vermiş olduğu siyasi yetkinin karşılığını alamayan, gün be gün daha çok ezilen yurttaşa biraz daha mı korku takviyesi yaptınız. Tebrikler.

Sıkıyönetim'in son fetvasına karşı imza:

                                

Belgesel sinemacılardan polisin sansür genelgesine karşı 199 imzalı açıklama
"Biz belgeselciler, aktivistler, gazeteciler ve belgesel fotoğrafçılar olarak her şeyden önce belgelemek için sıklıkla kameramızı olaylara yönlendiriyoruz. Hiçbir eylemde çekim yapılamaz olursa yani kameralarımız yoksa polisin şiddetinin artacağını, belgelenemediği için bu tür durumlardaki cezasızlığın önlenemeyeceğini ön görmek güç değil. Dünya, kolluk kuvvetlerinin şiddetini azaltmak ve kontrol altında tutmak amacıyla, caydırıcı olması umularak polis kameralarından elde edilen görüntülerin dahi herhangi bir izne ihtiyaç duyulmadan kamunun erişimine açılmasını tartışırken biz aksini amaçladığı aşikar olan bu uygulamayı kabul etmiyoruz.”

https://www.facebook.com/belgeselsinemacilarbirligi/ 

02 Mayıs 2021

 

Karadeniz’in Amazonlarına bin selam!

Amazonlar başlıyorlar anlatmaya: İki çocuk anası Şükran söze giriyor: “Bir gün vali, kaymakam bizi toplamış, ‘termik iyidir, şöyle şöyledir’ diyor. Anacığım orada bana bir güç geldi, karşımda koskoca devletin valisi, ayağa kalkıp ‘Vali bey, siz bizi hiç adamdan saymıyorsunuz’ dedim. ‘Bizi kör, sağır sanıyorsunuz. Cahil sayıyorsunuz. Oysa biz yerinde gidip gördük. Termiğin ne olduğunu anlamak için kömürden kararan Zonguldak’ın Çatalağzı’nı bir ziyaret ediverin. Görün yağan kömür tozunu.’” Çadırda bir dalgalanma oluyor, en gençlerden biri söze giriyor: “Oraya 400 kişi araba tutup gittik. Gittiğimizde sanki bir ölü kentte gezindik. Herkes suskundu. Sanki bir kül yığınının içinde hareket eder gibiydiler. Genç bir kız boynuma sarıldı, ağlamaya başladı: ‘Bizi görün de aynı kaderi paylaşmayın, biz burada beyaz giyemeyiz. Gelinler bile beyaz giyemez.! Biz kömüre alışkındık, yanı başımızda kömür madeni vardı, erkeklerimize iş olur hadi yapılsın, dedik. Madenin karası neymiş ki gerçek karanlığı gördük. İş mi, erkeklerimiz gene gurbette.’” Birden bir ses yükseliyor, “Uyy..daldık, kedileri beslemeyi unuttuk.” Direniş çadırı olur da köpeği, kedisi olmaz mı? Çadır ilk kurulduğunda bir kedicik, daha ilk gün gelip sedire konuvermiş. “Vay anam bu bizim kısmetimizdir” denilmiş ve kediye ilk sütüyle birlikte “Direniş” adı verilmiş. Direniş şimdi kocaman olmuş, dört tane de nur topu gibi yavru doğurmuş. Direniş Bir, Direniş İki, Direniş Üç, Direniş Dört... Rivayet odur ki Direniş’in çok kuvvetli bir koku alma yeteneği varmış, kim yabancı, kim art niyetli hemen anlayıp yallah yüzünü tırmalıyormuş. Benimkini tırmalamadı.
Işıl Özgentürk   Cumhuriyet

 


Filyos’ta Bungalov evleri için parkta ağaç katliamı!

Pandemi yasaklarında vatandaşlar evlerinden çıkamadığı için Belediyeler fütursuzca davranmaya devam ediyor. Yeşil alanları konut alanına çeviren tarihi ve turistik beldeyi betonarme dönüştüren ve bunlarla ilgilide yargılanan AKP’li Filyos Belediye Başkanı Ömer Ünal bu defada belediyeye ait parktaki ağaçları çürük olduğu gerekçesiyle kestirerek yok etti. 

Başkan Ömer Ünal’a isyan eden emekli öğretmen Zeynep Yüksel Ünal, “Belediyeye ait parktaki ağaçların katledilmesine dayanamayıp olaya tepki gösterdi. Kesim işini yapanlar ağaçlar çürümüştü ondan kestik dediler. Belediye Başkanı Ömer Ünal’a ulaştım. O da ağaçların çürük olduğunu yerine yenisinin dikileceğini söyledi. 60 yılda meydana gelen ve yaz aylarında serinleme noktamız olan yeşilliğin katledilmesine herkesin seyirci kalması da beni üzdü” dedi.

http://www.halkinsesi.com.tr/zonguldak/filyosta-bungalov-evleri-icin-parkta-agac-katliami-h62051.html 

01 Mayıs 2021

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal:

 

 Sayın emniyet görevlisi arkadaşlar benim sizden ricam şu: Siz de çekim yaptınız. Neyi çektiğinizi biz de belgeleyeceğiz. Bir vatandaş ‘Benim gözüme biber gazı sıktılar’ diyor. ‘Arkadaşlarım bu görüntüleri kaydettiler, ama bizi gözaltına alırlarken telefonlarımızı topladılar ve bu görüntüleri sildiler’ diyor. Arkadaşlar bunların hepsi suç aslında. Mahkeme kararı olmadan telefona el koymak suç. Telefondaki kayıtları silmek de suç delillerini yok etmektir. Bu dağ başında kendimizi ancak sizi çekerek delillendirebiliriz. Siz beni çekiyorsunuz. Sizi çekmek de suçsa eğer, bu suçu ben işledim.”  


30 Nisan 2021

"Emniyet Fetvası"/Sansür

       

ÇHD Emniyet'in genelgesini açıkladı: Ses ve görüntü kaydı yasak

Genelgede, “Personelimizin görevini ifa ederken bu tür ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek danışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartlar oluştuğunda adli işlem yapmaları gerektiği hususlarında tüm personelimizin bilgilendirilmesi” ifadelerine yer verildi.

'GARANTİYE ALMA BELGESİ'

ÇHD İstanbul Şubesi'nden yapılan açıklamada genelgeyle ilgili, "İçişleri Bakanlığı'ndan 1 Mayıs öncesi personelini garantiye alma genelgesi. Personeliniz görevini ifa ederken işkence yaparsa kayıt da alınır, delil de toplanır. Çünkü tekrarla, işkence yapmak görev sınırlarınızda değil, suçtur!" denildi.

    https://www.diken.com.tr/emniyetten-genelge-eylemlerde-ses-ve-goruntu-alan-kisilere-yasal-islem-yapilacak/

24 Nisan 2021

Fotoğralar:


Gazhaneler'de Şenlik Var!
Yedikule, 1992-Hasanpaşa, 2005
04 Nisan-30 Nisan 2021
 AÇIK  



F: İbrahim Akyürek
 Çatalağzı'nın Bir "Harabe Anıt"ı Var! 

Kilimli beldesine bağlı Çatalağzı'nda 2014 yılında açılışı yapılan "Çatalağzı Belediyesi Şehitler ve Gaziler Parkı" emek kentine yakışmayan görüntüler yansıtıyor. 
 
17 Mayıs 2010 yılında Kilimli Karadon'da yaşanan maden faciasından sonra gündeme gelen anıt ölen 30 madencinin isim ve fotoğraflarını kapsıyor. Ayrıca, Çatalağzı ve Muslu bölgesinden Kore, Kıbrıs şehitleri ile gazilerinin, terör saldırılarında yaşamlarını yitiren askerlerin isimleri yer alıyor.

Anıtın yapımını gerçekleştiren dönemin Belediye Başkanı Mehmet Alim, açılışı şu sözlerle yapmıştı:

"Madencilerimizin anısını yaşatmak biz Zonguldaklılar için bir vefa borcudur. Aynı zamanda bu park içerisinde bugünkü Türkiye'nin oluşumunda en önemli yere sahip olan şehit ve gazilerimizin de yer almasını istedik. Unutulmamalıdır ki, geçmişini bilmeyen ve ona sahip çıkmayan bir millet geleceğe de başarı ile yürüyemez. Parkımızda Kurtuluş Savaşı şehitlerimizi ve aramızda bulunan Kore ve Kıbrıs gazilerimizi simgeleyen heykeller, rölyefler ve diğer sanat eserleri ile birlikte çalışmamızı tamamlamış olduk."
Kilimli-Çatalağzı yolunda Eren Enerji'nin hemen yakınındaki anıtın bakımı için yerel yöneticilerin ve sendikaların ilgi göstermesi bekleniyor. 







23 Nisan 2021

Nisan 2021 / Yeni


 

Nisan 2021 / Yeni

 

Yeni


Altıyedi 
“Hayaller ve Gerçekler”le Geliyor!


 

Botokslu mafyayı baş tacı eden Ersoy Dede'nin zor anları

Gazeteci, yazar Toygun Atilla ile TRT Ana Haber Sunucusu Ersoy Dede arasında geçen sosyal medyadaki tartışma dikkat çekti.

Sedat Peker’e ve onunla bağlantılı isimlere dün sabah saatlerinde operasyon yapıldı. Sedat Peker’e övgüler düzen Ersoy Dede’nin, operasyonu nasıl anlatacağı merak konusu oldu.

Ersoy Dede’ye geçmişini hatırlatan Toygun Atilla, “Sedat Peker’e sosyal medya hesabından övgüler dizen ‘ünlü ancorman’ bugün devlet televizyonunda Sedat Peker’e operasyon haberini hangi yüzle ve nasıl sunacak çok merak ediyorum” dedi.

19 Nisan 2021

Neresi?

       
Çok sayılmaz, 6 yıl önce bolca nutuk
ve mehter geçişiyle açılan bu yer neresi?
        

1999'dan beri...



Sergi Odası 22 Yaşında!

21 yıldır Zonguldak’ta kültür-sanat ortamı sunan Sergi Odası 1 Mayıs 2021’de 22 yaşına girecek.

Sergi Odası son bir yılda Sergi ve Söyleşilerden oluşan on etkinliği konuk etti. Dönem boyunca geleneksel çalışması ‘Soğuksu Sahaf Günleri’ni sürdürdü, en fazla ilgi gören "Zonguldak Kitapları" rafını araştırmacılara açık tuttu. "Masa Başı Söyleşileri"ni yaz boyunca sürdürdü. Söyleşiler boyunca, "Sanat Kitapları" rafları kullanıma açık kaldı.
Sergi Odası, konuklarının bıraktığı kitap ve DVD filmleri gönüllü kütüphane oluşumları arasında paylaştırmaya devam etti. Midyat Ortaca Köyü İlkokulu'na, Çamlıhemşin Serender Kütüphanesi'ne, İstanbul'da İşçi Hasan Oğuz adına kurulan kitaplığa, İzmir'de sel suları altında kalan Ex Libris Sahaf'a, Eskişehir'de cezaevindeki İsmail Pek'e ve Ataşehir Belediyesi Erdal Eren Kütüphanesi'ne (Darbeler Özel Bölümü) kitap desteğinde bulundu.

Sergi Odası, Covid-19'un meslek hastalığı sayılması için yapılan çağrılara kısa süreli bir imza kampanyası düzenleyerek destek oldu. Basın İlan Kurumu'nun sansüre dönüşen ilan yasağına tepki olarak açılan dayanışma ilanlarına (Cumhuriyet, Birgün) katıldı.

SergiOdası, yeni etkinlik döneminde de geleneksel çalışmalarını sürdürecek. Ayrıca, "Ölümüne ticaret, ölümüne hız"a dönüşen motorlu kurye ağının sürücü ve yaya güvenliğini hiçe sayan tutumunu yeniden gündeme taşıyacak. 2012 yılında kentin bir mahallesinde kurduğu "Karayolu İnsan Güvenliği Kitaplığı"nın iki yıl önce düzenlediği basın ve imza kampanyasını yineleyecek.

      

Sergi Odası, geçen bir yıllık çalışma dönemine katkıları nedeniyle; Ahmet Tokyay, Nadir Özsoy, Zafer Güneş, Mehmet Türkçelik, Hüseyin Bozacıoğlu, Yaren Güneş, Şükran Yavuzdemir, Hikmet-Kemal Kuşhan, Gökkuşağı Dergisi (Küçükkuyu), Susma Gazetesi ve yerel basın çalışanlarına teşekkür ediyor.
67sergi@gmail.com