22 Mart 2025
T'24
Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon: 'YPG eşittir PKK' söylemini bir kenara bıraktık; Türkiye El Şara ve Mazlum Abdi'ye meşruiyet verdi
20 Mart 2025
CIA’in 'müdahale ettiği' ülkeler ilk kez açıklandı
Söz konusu belgenin 2023 yılında da yayımlandığı ancak o dönemde ülkelerin isimlerinin sansürlendiği ortaya çıktı.
Son yayımlanan belgelerde ise bu bilgiler ilk kez sansürsüz olarak kamuoyuna açıklandı.
LATİN AMERİKA’DA PROTESTO DESTEĞİ
Belgelerde CIA’in Latin Amerika’daki protestoları organize etmek ve yönlendirmek için aktif rol oynadığı da belirtiliyor.
Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Ekvator, Guatemala, Meksika, Panama, Peru, Uruguay ve Venezuela’da propagandayı desteklemek amacıyla kitlesel gösterilerin düzenlenmesine yardımcı olunduğu bilgisi belgelerde yer alıyor.
Bu durum, ABD’nin sadece seçimlere finansal destek sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda kamuoyunu etkilemeye yönelik operasyonlar gerçekleştirdiğini gösteriyor.
19 Mart 2025
Eylül 2020
12 Eylül: AKP’nin ideolojik doğum günü
Mehmet Ali Güller Cumhuriyet- 2020
12 Eylül’ü Kenan Evren’den ve onun askeri yönetiminden ibaret saymak büyük yanlıştır. 12 Eylül, Nisan 1979’da başladı ve hâlâ sürmektedir. Bu çerçeve içinde, 12 Eylül bir milat olarak AKP’nin de ideolojik doğum günüdür.
Bir kere 12 Eylül askerden ibaret bir rejim değildir; iktisadi ve siyasi boyutu da vardır. 12 Eylül rejiminin askeri temsilcisi Kenan Evren, siyasi temsilcisi Turgut Özal ve iktisadi temsilcisi Feyyaz Berker’in şahsında TÜSİAD’dır. / F: İbrahim Akyürek, 1979
12 Eylül, 24 Ocak’ın sopasıdır
2022 Ocak
Değiştirilen gündem, kopartılan dil, sürüp giden aymazlık
Fatih Yaşlı Sol Haber, 2022
Sözünü ettiğimiz tepkiyi bağlamına yerleştirmek için iki gün önceye, 24 Ocak gününe gidelim. 24 Ocak gününün Türkiye tarihi açısından özel bir önemi var. 24 Ocak 1980’de açıklanan kararlarla ve hemen arkasından gelen 12 Eylül darbesiyle Türkiye ekonomisi neoliberalizme açıldı, “gülme sırası” patronlara geldi ve Türk-İslam sentezi de devletin asli ideolojisi oldu. Bugün biz neoliberalizmin ve Türk-İslam sentezinin iktidardaki birlikteliğinin sonuçlarını yaşıyoruz, yani bugün Türkiye’de günlerden hala 24 Ocak, hala 12 Eylül.
Sezen Aksu’nun ve muhalifliği Aksu’ya benzeyenlerin 12 Eylül 2010’daki referandumda “evet” demeleri, hem 12 Eylül’ü bir sermaye darbesi olarak görmemelerinden hem de Türk-İslam sentezine ve İslamcılığa dair bir dertleri olmamasından kaynaklanıyordu. Onlar, 90’lar karanlığının asıl faillerini de, AKP’yi iktidara TÜSİAD’ın, NATO’cu generallerin ve başta Fethullahçılar olmak üzere tarikat ve cemaatlerin getirdiğini de, AKP’nin demokratikleşme gibi bir gündeminin olmadığını da, Cumhuriyet’le olan hesaplaşmasını da, yeni bir rejim inşa ettiğini de görmediler, görmek istemediler. Merkez-çevre, elitler-dindarlar, vesayetçiler-demokratlar gibi sahte ikiliklerle AKP’nin ve Fethullahçıların peşine takıldılar.
18 Mart 2025
17 Mart 2025
6 Ağustos 1945 Hiroşima / İmparatorluğa Lanet Günü
1984’ün yetimleri gibi...
6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşima’ya atom bombasını atan uçağın pilotu, Paul Tibbets’tı. İlkokul çağında izlediğim bir filmde, Paul Tibbets’ın B-29 bombardıman uçağına nasıl ad verdiğini gördüğümü anımsıyorum. Tibbets, uçağa ölmüş olan annesinin adını veriyordu: Enola Gay.
Tarihin en korkunç katliamlarından birinin silahı olarak kullanılan uçak, 2. Savaş’tan sonra da birçok nükleer bomba testinde Tibbets’ın görev aracı oldu. Bizim için kan kırmızısının ve ölüm karanlığının simgesi olan Enola Gay, Amerikan tarihinin gurur verici bir parçası olarak, 1980’den bu yana Washington’daki Ulusal Havacılık ve Uzay Müzesi’nde sergileniyor.
İnternette kısa bir araştırmayla, Paul Tibbets ve Enola Gay’in pek çok fotoğrafına ulaşmanız mümkün. Uçarken, pistteyken, Tibbets’la, uçuş ekibiyle, tek başına... Bu yazıya eşlik eden fotoğraf da onlardan biri. Ama, Rachel Maddow’un anlattığına göre, bu fotoğrafın ve benzerlerinin internetten silinmesi için bir çalışma yürütülüyor.
Neden?
Çünkü Trump yönetimi, ‘farklılık, ‘eşitlik’ gibi sözcüklere ambargo koyarken, ‘gay’likle ilgili her şeyi de yasaklamaya çalışıyor! ‘Turunç başgan’ın kanun hükmünde kararnamelerinden yola çıkan Savunma Bakanlığı yetkilileri, büyük olasılıkla arama penceresine ‘gay’ yazıp, ortaya çıkan tüm verileri ‘silinecekler listesi’ne kaydediyor!
Uğur Kutay Birgün
16 Mart 2025
ABD
Kömür madencileri ve aileleri ona "madencinin meleği" diyordu ve madencilerden "oğulları" diye bahsetmeye başladıktan sonra "Anne" Jones lakabını aldı.
15 Mart 2025
Celal Binzet // Karşı Kıyı:
"Maden İşçileri"nden Namık İsmail'e
Öyle ki, Zola 29 Eylül 1902’de öldüğünde cenazesinde toplanan kömür işçileri hep bir ağızdan “Germinal! Germinal!” diye bağıracaktır. Sanatın ve sanatçının toplumuyla bütünleşmesini anlatacak böyle bir örneğe az rastlanabilir. Ayrıca, sanatın kitleleri bilinçlendirmesindeki rolünü gösteren en güzel örneklerden biridir bu olay. Kimi yönetimlerin sanattan bu denli korkmalarının nedenini açıklamıyor mu bu olanlar?
Bu kısa ara notu, bizden bir sanatçının resmini okumaya giriş olması anlamında yazdım. Onun, karşımda duran “Maden İşçileri” resmine baktıkça Zola’yı anmadan geçmenin haksızlık olacağına inandığım için eklediğimi belirtmem gerekti.
Söz konusu ressamımız Namık İsmail.
14 Mart 2025
12 Mart 2025
"Her bir levha bir ömür demek"
Bu anıt güneş enerjisiyle şekil değiştiriyor!
Zonguldak liman arkasında bulunan maden şehitleri anıtı görenleri şaşırtıyor. Madenci isimlerinin yazılı olduğu plastik levhalar güneşin etkisiyle şekilden şekile giriyor. Bu anıta farklı zamanlarda uğrayanlar anıtın rutubet ve tuzun da yardımıyla şekil değiştirmesi karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyor.
Anıta ziyarete gelenler de zaman zaman anıtın dinamik değişimine ayak uyduruyor. Kimi yakınlarının ismi yazılı olan levhaları evine götürüyor. Kimi güneş, rutubet, tuzlu su etkisiyle harekete geçen levhaları bantlarla yapıştırarak mukavemet denemeleri yapıyor.
Anıttaki son değişiklik, bir bölümü estetik dışı olan isim levhalarını geçtiğimiz Mayıs ayında yenileyen ekibin başına geldi. CHP Zonguldak Milletvekili adayı Deniz Yavuzyılmaz ve genç ekibinin "Her bir levha bir ömür demek" sloganıyla bir yıl önce yenileyip astığı sarı levhalar güneş enerjisiyle şekil değiştirmeye başladı. Neredeyse görünmez hale gelmeye başlayan isimlerin yerini sarı ve koyu kahverengi tonda levhalardan oluşan yepyeni bir anıt görüntünün alması merakla beklenmeye başlandı.
2003 yılında açılan anıt halkın her türlü interaktif katılımına da fırsat sundu. Fikir olarak, kavram olarak kökü dışarda "sosyal sorumluluk" projeleri için bulunmaz bir fırsat oldu burası. Öyle ki, maden mühendisliği bölümünden üniversite öğrencileri anıtın otlarını temizledi, çiçek ekti, levhaları parlattı, yere dökülen levhaları toplayarak farklı biçimler verdi. Böylece; devletin kurumlarının, bol solcu sendika, oda ve particilerin her yere yetişemiyeceğinin haklı mesajını da verdi. Ayrıca, yerel basın çalışanları üç kez büyük değişim geçiren bu anıtın haberlerinden yıllarca harçlıklarını çıkardı. Bu haberlere eşlik eden internet yorumlarında katılımcı yurttaşlar tarafından değişim için öfkeli öneriler sunuldu. Anıttaki sürekli değişimin önü kapanmasın diye gerçek ve sanal dünyada imza kampanyaları bile düzenlendi.
Son alınan haberlere göre, anıtın önümüzdeki günlerde açılacak Maden Müzesi'ne taşınmasından vazgeçilmiş. Sebebi ise yaz aylarında anıtta ortaya çıkacak yeni görüntülerin ziyaretçi sayısını artıracağı şeklinde açıklanmış.
Yakın kaynaklardan alınan başka bir habere göre 20. Kömür Kongresi nedeniyle şehrimize gelen konukların bu ilginç anıtı ziyareti programa son anda eklenmiş. Öneriyi, Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi Başkanı Erdoğan Kaymakçı bizzat yapmış. Anlatılanlara göre Kaymakçı, "Burnumuzun dibindeki bu anıtın yeri şehrin misafir odası sayılır" demiş.
3 Mayıs 2016
11 Mart 2025
Kilimli / Mart 2025
Olay, bugün öğle saatlerinde Kilimli ilçesine bağlı Damarlı Mahallesi'nde bulunan ruhsatsız maden ocağında meydana geldi.
İddiaya göre, Yetkin T. (26) isimli bir maden işçisi ocakta çalışırken göçük altında kaldı. Ocak sahipleri tarafından Kilimli Semt Polikinliği'ne götürülen Yetkin T.'nin elektrik çarpması sonucu hayatını kaybettiğini söyleyen ocak sahipleri, Yetkin T.'yi acil serviste bırakıp kaçtılar. Durumu ağır olan Yetkin T., daha sonra Kilimli Semt Polikinliğinden Atatürk Devlet Hastenesi'ne sevk edildi. Burada yapılan ilk incelemede 26 yaşındaki madencinin göçük altında öldüğü tespit edilirken, kesin ölüm nedeninin otopsi raporu sonucunda belirleneceği öğrenildi.
Kilimli / Temmuz 2024 / Özgür Halkın Sesi
Özel ve kaçak maden ocakları sahipleri ile olan yakın ilişkileriyle bilinen, sık sık kömür ocağı sahipleriyle mesai saatleri dışında özel yemeklerde buluşan Kilimli İlçe Jandarma Komutanı Cengiz Kaya’nın vefa yemeği verdiği öğrenildi. Kaya’dan boşalan göreve Çaycuma İlçe Jandarma Komutanlığından bir atama yapıldığı öğrenildi.
ÇÜRÜMÜŞ İLİŞKİLER
Öte yandan Kilimli İlçe Emniyet Müdürlüğünde de özel ve kaçak ocak sahipleriyle benzer ilişkiler içinde olan üst düzey polis müdürleri olduğu iddia ediliyor.
Temmuz 2024 < Özgür Halkın Sesi
Güney Afrika:
Bir Çatışma Çözümü Modeli Olarak Güney Afrika: Post-Apartheid Perspektifinden Bugünü Anlayabilmek5 Ocak 2017 Perşembe
Güney Afrika’daki barış süreci, özellikle, ırkçılığın en vahşi haline bile karşı mücadele edip bundan demokratik ve uzlaşmacı bir akıl doğurulabileceğini göstermesiyle, anlaşmazlık çözümü ve barış süreçleri çalışmalarında başvurulan en önemli örneklerden biri oldu. Sonrasında, tüm dünyaya karizmatik bir liderin barış süreci ve sonrasında ne kadar önemli bir rol oynayabileceğini gösterdi. İntikam ve hatta adalet isteğinin, bütün bir ülkenin geleceği için geri plana itilebileceğini ve yeniden başlamak için bazen affetmenin her şeyden daha çok gerekli olduğunu ortaya çıkardı. Örneğin hakikat komisyonları gibi yapılanmalar derslerde okuttuğumuzda hâlâ öğrencilerin en çok ilgisini çeken konulardan biri. Güney Afrika, “barış”, “adalet” veyahut “eşitlik” gibi, herkesin tanımını bildiğini varsaydığımız kavramları bile saatlerce tartışabildiğimiz bir malzeme sunuyor bize.Peki neden şiddet içeren öğrenci protestoları tüm ülkeyi kaplamıştı? Aparthayd’ın sona ermesinden beri gelmiş geçmiş en büyük öğrenci protestolarına şahit oluyordum. Bir yıldan uzun bir sürede, protestoların maliyeti 40-50 milyon doları bulmuştu ve de yükseköğretim bazı üniversitelerde tamamen felç olmuştu. İlk protesto dalgası 2015 yılında üniversite harçlarının artışına tepki olarak doğmuştu. #FeesMustFall adıyla başlayan protesto etkinlikleri çığ gibi büyüdü. Sebep harçlardaki artış gibi görünse de asıl neden ekonomik eşitsizliklerin günbegün daha da çekilmez hale gelmesiydi. Aparthayd’ı yaşamamış koca bir kuşak şimdiki haline bakıyor ve çoğunluk olduğu bir ülkede, bir özgürlük mücadelesi sonucunda kazanılmış haklarını yeterli bulmuyordu. Sınıfsal olarak “ezilen halk” olmanın ötesine geçilememişti. Zuma’nın geçici bir çözüm olarak önerdiği zam artışını durdurma konusu 2017 için yeniden gündeme geldi ve zam yapılması kararlaştırıldı. Öğrenciler harçların tamamen kalkmasını ve sınıflar arasındaki eşitsizliklerin yeniden üretilmemesini talep ediyor. Ama aynı zamanda üniversite yönetimleri de harçlar olmadan üniversitelerin devletten aldıkları yardımların asla eğitim-öğretimi devam ettirmelerine yetmeyeceğini söylüyor.
10 Mart 2025
BİR ANITIN ENSTALASYONA DÖNÜŞÜMÜ:
F: Bülent Oral
BİR ANITIN ENSTALASYONA DÖNÜŞÜMÜ: ZONGULDAK HAVZASI MADEN ŞEHİTLERİ ANITI
Bülent Oral Dergipark 2017
"Zonguldak Havzası Maden Şehitleri Anıtı da bu hâliyle artık postmodern sanat bakışımızın bir eseridir. Maden ocağı ve çevresinde oluşan yaşamın bir ürünü olan bu anıt, enstalasyona yeni bir başlık oluşturmuştur. Yeni ölümleri temsil edecek isimlikler bekleyen anıt, yeni bir anlam ve ifadeyle enstalasyona dönüşmüştür. Anıt son hâliyle ilk temsildeki anlamından kopmuş, bir şeyin kendiliğinden farklı ifadeye bürünmesi söz konusu olmuş ve bu dönüşümle yapıtın anlam boyutu genişlemiştir. Sanatçı eliyle ortaya çıkarılan yapıt içerdiği ilk anlamın karşıtı bir düşünceye veya anlama sanatçının katkısı olmaksızın dönüşmüştür. Böylece sanatçıdan bir süre için kopan yapıt; sanat eleştirmeninin nesne, izleyici katılımı ve mekân arasındaki ilişkiye getirdiği yeni yaklaşımla yapıtı yapan veya yaptırana ihtiyaç duymadan sanat olarak varlığını sürdürmektedir. Şöyle ki anıtın açılışı toplumu, işçiyi ve siyaset kurumlarını 25 Mayıs 2003’te buluştururken işçi ölümlerinin önüne geçilmesi, işçi çalışma koşullarında iyileştirmeler yapılması, maden işletmeciliğinde emeği merkeze alan bir anlayışın anıtsallaştırılması amaçlanmıştır. Ancak zamanla anıt, ihmal ve unutulmuşluğun sonucunda işçi yaşamı ile emeğinin âdeta önemsizleştiğini ifade edecek şekilde ironik bir dönüşüme sahne olmuştur." 2017
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/428316
Mart 2025 Cumhuriyet
Acıya duyarlı ama eylemsiz
Peki ya her gün büyük bir riskle yaşadıklarından habersiz olanlar? Afrika’nın derinliklerindeki altın, kömür ve platin madenlerinde, ihmaller yüzünden yaşamını yitiren işçiler... 2012’de Marikana’da öldürülen madencileri, hâlâ adalet bekleyen aileleri hatırlamak gerek. (Maaş artışı isteyen madencilere gerçek mermilerle ateş açan polis 34 işçiyi öldürdü. Bu olay, “Apartheid” sonrası dönemde devletin kendi halkına karşı uyguladığı en kanlı şiddet olarak tarihe geçti. Sorumlular hiçbir zaman tam anlamıyla yargılanmadı.)
DÖNGÜ TEKRARLANIR
Bu tür faciaların ardından her zaman benzer bir döngü yaşanır: İlk şok dalgası, toplumsal bir infial yaratır. Sosyal medyada birkaç gün boyunca konuşulur, hikâyeler paylaşılır ve sorular sorulur. Facia üzerine yapılan manipülasyonlar yaşanan acının üzerine örtülür. İnsanların acıları, gerçek sorunların tartışılmasını engelleyen bir duygu seline indirgenir. Geleneksel medya, meseleyi bireysel hikâyelere odaklayarak sistemsel problemlerin göz ardı edilmesini sağlar. Ardından bir sessizlik dönemi başlar; bu sessizlik, acıların unutulması değil, toplumun adaletin tecelli etmeyeceğini bilmesinden kaynaklanan bir kabulleniştir. Unutmak, bu coğrafyada hayatta kalmanın bir yoludur. Çünkü unutmazsanız, bu yükü taşımak olanaksız hale gelir. Ama her unutma, bir sonraki trajediyi daha da kaçınılmaz kılar. Yeniden bir facia yaşandığında, insanlar aynı döngüyü tekrar eder; yas, öfke, sorgulama ve sonra yine sessizlik.
Bu döngüyü, Amin Maalouf’un yakıcı tespitiyle açıklayabiliriz: “Her şeye üzülüp hiçbir şey yapmayan insanlar.” Acıya duyarlılık burada bir kimlik gibi benimsenmiştir ancak bu duyarlılık, eyleme dönüşmekte başarısızdır. Bunun nedenleri çeşitlidir: Korku, güvensizlik, toplumsal dayanışma eksikliği ya da bireysel çabaların büyük resimde bir anlam ifade etmeyeceğine dair inanç. İnsanlar kendi başlarına bırakılmış gibi hisseder; sistemin büyüklüğü, bireyi ezip geçecek kadar güçlü görünür.
TOPLUM HASTALANIR
Eğitim, finansal güç, politik bağlantılar ve siyaset esnaflığı ile bir şekilde hayatta kalmayı öğrenmiş bir grup, kurban toplumunun içinde “ayrıcalıklı” sınıfı yaratır. Onlar, toplumun geri kalanının yaşadığı çaresizlikten neredeyse tamamen kopar. Afrika’nın en zengin kilometrekaresi olarak bilinen Johannesburg’un Sandton bölgesindeki lüks gökdelenler ile hemen yanında yer alan Alexandra yerleşkesinde insanlar; elektriksiz, temiz suya erişimsiz ve güvenliksiz derme çatma barakalarda yaşam mücadelesi verir.
Gittikçe büyüyen çelişki, toplumsal bir yabancılaşmayı körükler ve derin bir adaletsizlik duygusunu tetikler. Onlar, her felaketten kaçabiliyor gibi görünür. Daha iyi evlerde yaşar, daha güvenli işlerde çalışır ve krizlerden kendilerini koruyacak kaynaklara sahiptirler.
Toplum o kadar hastalanmıştır ki sosyal medyadaki yorumlara bakarken “İnsanlık öldü mü?” dersiniz. Öfke hiçbir zaman gerçek sorumlulara yöneltilmez, hedefi hep şaşırır. Eskiden Ubuntu kültürüyle birbirine bağlı olan Güney Afrika, şimdi yoksulların daha da yoksullaştığı, zenginlerin daha da zenginleştiği bir sisteme dönüşmüştür. Eskiden dayanışmayla ayakta duran mahalleler, şimdi güvensizlikle bölünmüştür.
Tüm dünyanın milliyetinize karşı önyargılı olduğunu tecrübe ettiğinizde içinizde bir mücadele ruhu doğar. Dışarıdan gelen küçümsemelere ve önyargılara karşı savaşmayı, ırkçılık ve cehaleti umursamamayı öğrenirsiniz. Ancak hiçbir şey, insanın kendi ülkesinin yurttaşına reva gördüğü “değersizlik” hissi kadar berbat ve sahipsiz hissettiremez.
Elif Günsel Cumhuriyet
Burası orası olur mu?
Güney Afrika: Marikana Katliamının Gösterdiği Gerçekler
Kerem Dağlı
Kasım 2012Ağustos ayında, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanan ve Lonmin tekeline ait Marikana platin madenlerinde çalışan 34 madencinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan polis katliamı, işçi sınıfıyla ANC (Afrika Ulusal Kongresi) iktidarı arasındaki sınıf çatışmasını açık biçimde gözler önüne serdi. Bu katliamın ve ANC’nin sonrasındaki tutumlarının, siyah işçilerin ANC’nin aslında kendi sınıflarının temsilcisi olmadığını bilince çıkarmaları bakımından önemli bir dönüm noktası olduğunu söylemek mümkündür. Kuşkusuz bu tablo gerçekte yeni bir şey değildi, çünkü siyah işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ANC iktidarı altında zaten sürekli kötüye gidiyordu.
Marikana katliamına kadar uzanan 18 yıllık ANC iktidarı ve onu önceleyen mücadele dönemi, ulusal sorun çözüm yoluna girmeye başladığı andan itibaren, ezilen ulus içinde o zamana kadar geri planda kalmış olan sınıfsal farklılıkların ve çatışmaların nasıl da hızla gün yüzüne çıkmaya başladığının hikâyesidir aynı zamanda. Bu bağlamda Güney Afrika ve ANC örneği, politik özü itibariyle bir ulusal sorunun varolduğu ve bir kurtuluş mücadelesinin verildiği her yerde, işçi sınıfının kendi bağımsız siyasetini ve örgütlülüğünü yaratmasının ve savaşımı toplumsal kurtuluş düzeyine yükseltebilmek için mücadele etmesinin ne kadar hayati önemde olduğunu da bir kez daha ortaya koymaktadır.
Ama Nelson Mandela ve halk tarafından kahraman olarak görülen diğer ANC liderleri, ırkçı rejim ortadan kalkmış olsa da beyaz burjuvazinin ekonomik egemenliğinin devam etmesini, neo-liberal ekonomi politikalarının insafsızca uygulanmasını, açlığın, yoksulluğun ve işsizliğin artmasını engelleyemediler. Tersine ANC iktidarı altında Güney Afrika, toplumsal eşitsizliğin en fazla arttığı ülkelerden biri haline geldi. Beyaz sermayenin ve maden tekellerinin gücü ve kârları daha da arttı. Bu arada geçmişin “gerilla liderleri” ve ANC’nin tepe kadroları da burjuvalaştılar. Devlet aygıtıyla kaynaşan ANC kadroları, bürokrasinin ve orta sınıfın çekirdeğini oluşturdular.
![]() |
| Ha orası ha burası... |
08 Mart 2025
07 Mart 2025
06 Mart 2025
Selçuk Bayraktar / Leonardo’nun hisseleri
Baykar Avrupa pazarında derinleşiyor, İsrail pazarına kapı aralıyor
Üç ay önce İtalyan havacılık şirketi Piaggio'yu satın alan Baykar, şimdi de İtalyan Leonardo ile insansız hava teknolojileri alanında ortaklık anlaşması imzaladı.
İsrail pazarına dolaylı erişim
Baykar’ın yeni ortağı Leonardo, İsrail ordusunun önemli silah tedarikçileri arasında yer alıyor. Şirket, İsrail ordusu için deniz topu, eğitim uçağı ve taktik radar sistemleri üretiyor.
İsrail’in Gazze’de soykırıma soyunduğu ilk 9 ayda Leonardo’nun hisseleri yüzde 34 yükseldi.







.png)
.png)
.png)
.png)

%20(1).png)









.png)





















.png)