22 Ocak 2024

 


Öldürmemek cesaret ister!
Tal, İsrail ordusunun Gazze’ye saldırısına ve gerçekleştireceği kırıma katılmayı reddeden ilk İsrailli genç. Tal, öç ve nefrete kapılmış, sürekli kışkırtılan kitlelere, Filistinlilerin yok edilmesinin vicdani açıdan kabul edilemeyeceğini açıkça söylediği ve askere gitmeyi reddettiği için 30 gün hapis cezasına çarptırıldı.

Tal,
 ceza süresini tamamladığı için söyleşiye katılabildi. Ama pazartesi günü orduya katılması isteniyor. Katılmaması durumunda yeniden askeri cezaevine gönderilecek. Bu İsrail’e özgü bir uygulama değil. Orduya katılmayı reddeden gençlere neler yapıldığını Türkiye’deki uygulamalardan çok iyi biliyoruz. Cezaevinden yeni çıkmış olmasına karşın Tal kararlı: Ordu ona muafiyet verene dek askerliği reddedeceğini söylüyor.

Tal 
pırıl pırıl bir genç ama tek değil. Savaşı ve öldürmeyi reddeden başka gençler de var. Mesarvot (anlamı “reddediyoruz”) ağı içerisinde örgütleniyorlar. Bu oluşum, vicdani retçilere hakları ve mahkeme süreçleri hakkında destek sağlıyor ve dayanışmayı güçlendiriyor.

Iddo Elam da Mesarvot’a katılanlardan: “Vicdani ret süreci kolay bir süreç değil,” diyor. “Kendinizi çok dışlanmış hissedebilirsiniz. Bu ağ temelde reddetmeye karar veren insanlara bir yuva sağlıyor. Bir sonraki cezalarından önce hapishaneden dönen ve örneğin iki hafta boyunca hapishanede nasıl vakit geçirdiklerini konuşan retçilerle yaptığım pek çok konuşmayı hatırlıyorum. Bu onların tekrar hapse gitmek ve pes etmemek için morallerini yükseltiyor.”

Iddo, işgal altındaki Batı Şeria’yı gördüğü ve Filistinlilerle temas kurabildiği için ciddi bir değişim yaşadığını söylüyor. Batı Şeria’daki askerlerin, Filistinlilerle yan yana olduğunu gördüklerinde ona “bir hain” gibi baktıklarını anlamış; işgalin aslında İsrail’i çürüttüğünü o zaman fark etmiş. Iddo, askerlerin taşıdığı zihniyetin nereden geldiğini biliyor: “Anaokulundan itibaren bize önceki savaşları, savaş kahramanlarını öğreten bir toplum olan İsrail toplumunda doğdukları için böyle düşünüyorlar,” diyor.   
 

Serdar Değirmencioğlu   Evrensel
 

           


 

 24 Ocak 

24 Ocak 1980 tarihinde, Süleyman Demirel’in başbakan olduğu dönemde, Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal’ın hazırladığı ekonomik önlem planı açıklandı. Bu plan, serbest piyasa ekonomisinin, özelleştirmelerin, ithalatın ve yabancı yatırımların desteklenmesini, kamucu ekonomik girişimlerin ve sübvansiyonların önemli bir ölçüde ortadan kaldırılmasını ve “Kamu İktisadi Teşebbüsleri”nin bütçelerinin kısıtlanmasını öngörüyordu.

ABD tarafından desteklenen ve 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşen askeri darbeden sonra, Turgut Özal, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı ve devlet bakanı oldu ve bu ekonomik politikaların uygulanmasına devam edildi.

***

Uğur Mumcu aynı zamanda, Milliyet gazetesi yazarı Abdi İpekçi’ye ve Papa Jean Paul’e karşı gerçekleştirilen suikastları araştıran en önemli gazetecilerden birisiydi. Uğur Mumcu, papa suikastının arkasında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği gizli servisi KGB’nin olduğuna dair ABD medyası tarafından ortaya atılan iddiaları çürütmüş, suikastı gerçekleştirenlerin yıllarca ABD ve CIA ile nasıl işbirliği yaptıklarını belgeleriyle ortaya koymuştu.

Türkiye’deki  “ülkücü” örgütlenmelerin, MHP’nin ve ÜGD’nin, 1970’li yıllarda, Türkiye’deki sol ve sosyalist hareketleri bertaraf etmek için, ABD ve CIA ile yürüttükleri işbirliği konusundaki en önemli araştırmaları yapan gazetecilerden birisi Uğur Mumcu idi.

Uğur Mumcu aynı zamanda, Türkiye’deki köktendinci, şeriatçı, hilafetçi, İslamcı örgütlenmeleri de araştırmış, onların yurtiçindeki ve yurtdışındaki bağlantılarını belgelemiş, Türkiye’nin yakın geleceğindeki en büyük tehlikelerden birisinin, laiklik karşıtı hareketler olduğunu yazmıştı, AKP iktidarı döneminde sonradan yaşanacak olanları, o zaman öngörmüştü.

Uğur Mumcu, PKK terörü konusunu da, yurtiçindeki ve yurtdışındaki bağlantılarıyla araştırmıştı ve PKK’nin emperyalizmin maşası olduğunu kanıtlamıştı.

Uğur Mumcu son yıllarında, Batman merkezli terör örgütü Hizbullah’ın devletin içindeki bazı odaklarla ilişkilerini ve Hizbullah’ın bu yasadışı odaklar tarafından PKK’ye karşı nasıl kullanıldığını araştırıyordu.

Örsan K. Öymen   Cumhuriyet


                       

19 Ocak 2024

 

Size Hobi Kulübüsünüz Desem…

Bugün en çalışkan gözüken fotoğraf derneklerinin sayfalarına bakınca bu başlık aklıma geldi. Sayfalar dedimse bildik işler; sergiler, atölyeler, gösteriler, geziler, fotoğrafla ilgili makaleler. Bu faaliyetlerin hangi derdi tasası çok ülkede gerçekleştiğini fısıldayan cümlelerin olmadığı tek tip soğuk yüzlü sayfalar.

Tamam da bu işleri bir şirket ya da üç beş arkadaşın yan yana geldiği bir topluluk faaliyeti olarak da yapabilirsin. İnternet ortamı sayesinde hızla yol da alabilirsin. Fotoğraf derneklerinin klasik amaç maddelerini bu yol üzerinden de gerçekleştirebilirsin. Geriye mekan ve para işleri kalıyor. 20-30 yıl öncesine göre çok daha kolay yollar yani "fırsatlar" var. Silahlı Evren paşa ile sivil Özal ortaklığının miras bıraktığı serbest piyasanın içinde yüzüyoruz. "Hayırseverlik" ve "duygu işleri" için paydaş arayan, fon dağıtan kasası kirli şirketler var. Mekan dersen şimdi sanalı da dahil, suya sabuna dokunmazsan şimdi her yer senin.

Bir örgütlenme hakkı olan dernekleri bir hobi kulüp çalışması seviyesine, sinik bir ayara sinsice getirmek haksızlık değil mi?

Ülkemizin en eski iki derneği Ankara’da AFSAD’ın, İstanbul’da İFSAK’ın 70’li, 80’li yıllardaki (darbeleri de içeren ortamlar) toplumsal itirazlarını anımsayın. Ya da anımsamaktan kaçın, ayarı hobiciler seviyesine getirin. Biz de sizi 90’lı yılların ortasından sonra azan, yeni dünya düzeni olarak etiketlenen, turuncu devrim olarak da silahlı silahsız ihraç edilen düzenin yılgınları olarak işaretleyelim.

Adınız gibi bildiğiniz, gördüğünüz kötülükler sindire sindire gelmişken, daha fazlası gelirken bir avuçluk yazarın çizerin sesi yalvarırcasına şuna dikkat çekiyor; derneklerin de içinde olduğu laik, demokrat muhalefetin sessizliği…
 
Madem ki bir hakkın, yani derneğin çatısı altındasın bu örgütlü sessizliğin bir parçası da sensin. Ne moda haline gelen anıtkabir ziyaretleri, ne ulusal anmalarda sayfana yerleştirdiğin Atatürk, ne de bayrak fotoğrafları, ya da yüzyıllık Cumhuriyet adına yaptığın sıradan etkinlikler içini rahatlatmasın. 
Dernek kurma hakkı, yani örgütlenme hakkı kolay kolay  kazanılmamış.  Koskoca ülkelerin tarihinde bile ortalıkta sendikalar, siyasi partiler, vakıflar yokken bu örgütlenmelerin öncülü dernekler olmuş. Sonra onca gelgitlerden sonra günümüze gelinmiş: toplumsal amaç, düşünce, çıkar etrafında birleşmenin temsili olmuş dernekleşme hakkı. 
Bizim fotoğraf dernekleri ise amacı yazmakla yetinmiş, ancak düşünce açıklama, yönetenlerden talepte bulunma ve baskı gücü olmaya gelince sinsice susmuşlar. Serbest  piyasaya sızlanarak uyum sağlamış, ancak liberal kafanın "al kullan" dediği ifade özgürlüğüne bile sahip çıkmamışlar. 

 

Madem öyle, aylardır hayalini kurduğum tez gibi ödevlerim var size. 24 Ocak Uğur Mumcu'nun ortadan kaldırıldığı gün. İlk ödev Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu'na. Uğur Mumcu dosyasını karıştırıp, katillerin izini sürmek sizin olsun. İkinci ödev AFSAD'a. Bahriye Üçok kapısına gönderilen bombayla yok edildi. Dosyayı biraz da siz karıştırın. Üçüncü ödev benim İFSAK'a. Madımak dosyasını açıp okumak, özetini çıkarmak sizde. Dördüncü ödev Onat Kutlar'la AFAD'a, beşinci ödev adını ilk kez duyacaklarını sandığım Ümit Doğanay ile BUFSAD'a, altıncısı Muammer Aksoy için İFOD'a, yedinci ödev İlhan Erdost ile KASK'a.   
Garibim Uğur Mumcu yeryüzünden silinince neler olacağını bilircesine "Ey halkım unutma bizi" demiş. Hobici derneklerim için öneriden ötesine geçen başka bir hayalim var; her ulusal ve toplumsal anma günlerinde Atatürk fotoğrafı yanına bir de okulu, işi, evi yolunda pusuda öldürülen aydınlarımızdan birinin fotoğrafının konulması. 
İbrahim Akyürek, Ocak 2024

           

2009 / Kitap

 24-31 Ocak 2024 
31. Adalet ve Demokrasi Haftası
      
Kitap:

"Benim Babam Bir Kahramandı"

 

17 Ocak 2024

Ankara


 

İnternet Ortamı


 

Kadıköy

  

Emek ve meslek örgütleri ‘sansüre hayır’ dedi: Korku iklimi yaratılmaya çalışılıyor

Dizi ve filmlere gelen cezalar ve sansürler tepkilere yol açarken sinema, televizyon, tiyatro ve reklam sektöründe faaliyet gösteren emek ve meslek örgütleri ‘sansüre hayır’ sloganıyla Kadıköy’de Süreyya Operası önünde eylem düzenledi.

Emekçiler, ilk defa sansürle karşılaşmadıklarını ancak bunun normalleştirilmemesi gerektiğinin altını çizdi.

 

2023

 

10 Ocak 2024

ZOKEV < 20 Ocak Cumartesi

 

Beyoğlu



Yusuf Sevinçli İkinci Kişisel Sergisiyle Galerist’de

Galerist, Yusuf Sevinçli’nin galerideki ikinci kişisel sergisi ‘Tumult’a 12 Ocak ile 17 Şubat 2024 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor. Sergiye, Galerist Yayınevi’nden çıkan ve sergiyle aynı adı taşıyan, sanatçının sekizinci fotoğraf kitabı eşlik ediyor.

(Sevinçli, 1980 Zonguldak doğumlu)

https://galerist.com.tr/tr/gelecek-sergiler 

          

 

 

Taşeron işçi Mehmet Gök, iş cinayetinde yaşamını yitirdi: Bırakıp gitmişler 
Kolunu makineye kaptıran ve hastanede yapılan tüm müdahalelere karşın kurtarılamayan Gök yaşamını yitirdi. Yakınlarına ise ancak dört saat sonra haber verildi.
Tekirdağ Çorlu’da, Eren Holding’e bağlı Modern Karton Fabrikası’nda taşeron işçi olarak çalışan üç çocuk babası 47 yaşındaki Mehmet Gök, iş cinayetinde yaşamını yitirdi. Gök, yaklaşık bir yıldır çalıştığı fabrikada geçen günlerde kolunu pres makinesine kaptırdı. Ağır yaralı halde hastaneye kaldırılan Gök, tüm müdahalelere karşın kurtarılamadı. Olayın ardından Gök’ün ailesine dört saat sonra haber verildiği öne sürüldü. Yaşamını yitiren Gök’ün yeğeni Ercan Gök, olaydan sonra fabrika yetkililerinin hastaneye dahi uğramadığını ifade ederek yaşananlara tepki gösterdi. Ercan Gök, “Amcam olaydan günler önce istifa etmiş. Yetkililer, ‘biraz idare et’ demiş. İş yerindeki son gününde de bu olay meydana gelmiş. Evdekilere işin tehlikeli olduğunu ve can güvenliklerinin olmadığını söylemiş” dedi.

                                   

09 Ocak 2024

 

Türkiye’ye darbeyle, Irak’a işgalle, İngiltere’ye yasayla girdiler!
İbrahim Akyürek
"Piyasanın gizli eli, asla gizli bir yumruk olmadan çalışmayacak: McDonald's, ABD Hava Kuvvetleri'nin F-15'ini yapan McDonnell Douglas olmadan büyüyemez.Thomas L. Friedman, New York Times yazarı
12 Eylül darbe tarihi yaklaşınca mağdurluk rakamları (gözaltına alınanlar, toplanan kitaplar, kapatılan dernekler, sendikalar), işkence görenlerin öyküleri ortalığa saçılır. Darbe öncesi günde kaç kişinin öldüğü, sağ ve solun birbirine girdiği anımsatılır. Ülkücülerin de eziyet gördüğü araya sıkıştırılır. Darbe öncesi sıkıyönetim günlerinde önlenemeyen terörün nasıl aniden durduğu şaşkınlıkla sorgulanır. Fethullah örgütlenmesinin darbe günlerinde hızlandığının altı çizilir.
Ancak, darbecilerin birlikte çalıştığı büyük patron sivil Özal’ın ne işe yaradığı deşilmez, darbeye birlikte korumaya, uygulamaya alınan 24 Ocak ekonomi kararları önemsenmez. Bu nedenle sendikalar, insan hakları hareketleri, solu, sosyalisti 24 Ocak günlerini boş, hem de bomboş geçerler.
Boş geçmenin benzeri Irak’ın işgalini anlamada da geçerli olur. Mezhepler, etnik haritalar, çatışmalar, ABD askerlerinin eziyetleri, İŞİD’in terörü yazılır, konuşulur. İŞİD’i ABD’nin kurdurduğu bile keşfedilir. İşgalin ekonomik gerekçesi sadece ve sadece petrol ile sınırlı kalır. 
Petrolün ötesini merak ede ede geçte olsa Irak işgalinin Özal’ı, Çiller’i, (Kemal) Derviş’i olan Paul Bremer’i buldum. 24 ocak kararlarında neler emredilmişse, darbeden sonra ülkemizde "serbest piyasa", özelleştirme, taşeronlaştırma adına neler yapılmışsa, millet neler yaşayıp da anlamışsa (ya da anlamamışsa) Bremer o işleri üstlenmiş.
***
Bol mezhepli etnik haritalar, İŞİD ve ABD şiddeti Irak için kaygı duyan insanların düşüncelerini karıştırmakla kalmadı. Özellikle pazar yerleri, cenazeler, ibadet yerleri, düğünler, tarihsel miraslar, medya binaları gibi kamusal alanlarda patlatıldı bombalar. Böylece, kargaşadan uzak durma, yesinler birbirlerini çizgisine getirildik topluca. Benzer durum yakın tarihte Balkanlar’da yaşandı. Renkli devrim olarak etiketlenen meydan hareketleriyle Gürcistan’da, Ukrayna’da yaşandı.
Oralara bakılıp Emperyalizm küçük devletler istiyor, aman bölünmeyelim endişesi ile birlik beraberlik istendi. Ancak, gelir dilimi açısından milletin beşe bölündüğünü itiraf eden devlet istatistik kurumunun rakamları ilericilerin, solcuların dillerine, muhalif yayınların manşetlerine, insan hakları derneklerinin raporlarına bile düşmedi. Hakların ihlalleri dizisi içinde yoksulluk acısı, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen, patron-işçi kapışması bir türlü yer almadı.
İnsanın başına gelenlerin, hiç konuşulup yazılmayan yerlerden geldiği tezi doğruysa konumuz en basit haliyle ekonomidir. Ancak, tezimiz memleket gibi genel durumlara gelince boşa düşer. Sizin emeğinizle biriktirip bir köşeye koyduğunuz paraya, mala-mülke el koymak için şiddet uygulayacak birisini kiralasam… gördüğünüz şiddet sonrası şaşkınlık geçirir, sonrasında kendinizi toparlar,  kiralanandan ötesine kiralayanın (gizli el) peşine düşersiniz.
Kafamın rahat etmediği yer tam da burası. Sıra memlekete, dünya işlerine, kamusal ilişkilere, yüzde yirmilik beş dilimli gelir dağılım bölücülüğüne gelince kiralayanlar nasıl görünmez oluyor, gündeme, manşete düşmüyor?
Şimdilerde Fransa'da, kırk yıllık sosyal demokrat hareketin ortadan silindiği İsveç'de (Cumhuriyet sayfalarında Osman İkiz'in İsveç Mektupları'nı karıştırın) sosyal hayat ve dayanışma; yasa, yürütme, yargı, medya, seçimler, göçmen düşmanlığı, ırkçılık zemininde parçalanıyor.
İngiltere eksik kalmasın…
 
"1970 yılında Muhafazakar Parti iktidara geldiğinde, Thatcher Eğitim Sekreteri görevine getirilmişti. İlk icraatlarından biri 7-11 yaş aralığındaki ilkokul çocuklarına devlet tarafından verilen bedelsiz süt yardımını kesmek olmuştu. Ayrıca, lakabı "Demir Lady" değil "Iron Maiden" dir. Yani "Demir Bakire"dir. "Demir Bakire", katolik engizisyon tarafından kullanılan bir işkence aracıdır. Bu alet, aşağı yukarı insan şeklinde yapılmış, kapaklı ve içe doğru demir çivilerle dolu bir tabuttur." (Odatv)

Ülkelerin birinde sisin farkına varılmasının fotoğrafın icadı sonrası olduğu yazılır. Atanmış ABD memuru Bremer yeni Irak Anayasasını, mezheple karışık etnik kışkırtmanın özelleştirmeyle olan dayanışması ile kaleme aldırdı. Bugünlerde hazırlıkları yapıldığı yazılan Suriye Anayasasını bombaların, bol renkli haritaların ötesinde merak etmek, piyasanın gizli elini yakalamak için icat çıkarmaya gerek var mı? 
Ocak 2020

 

 TEMİZ ELLER  Hakan Gürsoytrak 
       
...24 ocak kararlarının eksik yönlerinin 12 Eylül iktidarı tarafından tamamlanması beklenmektedir. Yani KİT’ler ıslah edilmeli, vergi reformu yapılmalı, endüstriyel ilişkiler sosyal adalet ve barış ilişkileri ışığında düzenlemelidir. Ekonomi liberalleştirilmeli, yabancı sermayeye kolaylıklar tanınmalı, devletçilik ancak zaruri hallerde başvurulacak bir uygulama olmalıdır. Ekonomi yeniden yapısallaştırılırken, dünya ekonomisi ile kaynaşmaya geçilmelidir. Çağdışı kambiyo himayeleri bırakılmalı, adım adım Türk lirası konvertibiliteye itilmelidir. Bütçenin açık finansmanından vazgeçilmeli, para basımına siyasi müdahalelerden vazgeçilmelidir. Gereksiz istihdamla devlet kadroları şişirtileceğine işsizlik sigortası ile gerçekçi bir sosyal güvenlik sistemine gidilmelidir. Tutarlı ve kanımızca ülke için yararlı olan budur.” 
Milliyet Gazetesi Başyazısı
18 Kasım 1980 (Darbeden iki ay sonra)

08 Ocak 2024


Değiştirilen gündem, kopartılan dil, sürüp giden aymazlık

Fatih Yaşlı  Sol Haber

 Sözünü ettiğimiz tepkiyi bağlamına yerleştirmek için iki gün önceye, 24 Ocak gününe gidelim. 24 Ocak gününün Türkiye tarihi açısından özel bir önemi var. 24 Ocak 1980’de açıklanan kararlarla ve hemen arkasından gelen 12 Eylül darbesiyle Türkiye ekonomisi neoliberalizme açıldı, “gülme sırası” patronlara geldi ve Türk-İslam sentezi de devletin asli ideolojisi oldu. Bugün biz neoliberalizmin ve Türk-İslam sentezinin iktidardaki birlikteliğinin sonuçlarını yaşıyoruz, yani bugün Türkiye’de günlerden hala 24 Ocak, hala 12 Eylül.

 Sezen Aksu’nun ve muhalifliği Aksu’ya benzeyenlerin 12 Eylül 2010’daki referandumda “evet” demeleri, hem 12 Eylül’ü bir sermaye darbesi olarak görmemelerinden hem de Türk-İslam sentezine ve İslamcılığa dair bir dertleri olmamasından kaynaklanıyordu. Onlar, 90’lar karanlığının asıl faillerini de, AKP’yi iktidara TÜSİAD’ın, NATO’cu generallerin ve başta Fethullahçılar olmak üzere tarikat ve cemaatlerin getirdiğini de, AKP’nin demokratikleşme gibi bir gündeminin olmadığını da, Cumhuriyet’le olan hesaplaşmasını da, yeni bir rejim inşa ettiğini de görmediler, görmek istemediler. Merkez-çevre, elitler-dindarlar, vesayetçiler-demokratlar gibi sahte ikiliklerle AKP’nin ve Fethullahçıların peşine takıldılar.

                                     

 

06 Ocak 2024

Ankara / 14 Ocak Pazar günü saat 13:00’te

 

CHP 14 Ocak’ta Tandoğan Meydanı’nda: Demokrasiye sahip çıkıyoruz
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Demokrasiye, adalete, halkın iradesine, Hatay’a sahip çıkıyoruz” dedi ve Tandoğan mitingi başta olmak üzere atacakları adımları sıraladı.

Kdz. Ereğli


05 Ocak 2024


Boykot etkili oldu: McDonald’s Orta Doğu’da sorun yaşıyor

Kempczinski “Orta Doğu'daki ve bölge dışındaki bazı pazarların, McDonald's gibi markaları etkileyen savaş ve buna bağlı yanlış bilgiler nedeniyle anlamlı bir ticari etki yaşadığının farkındayım. Bu durum cesaret kırıcı ve temelsizdir. Müslüman ülkeler de dahil olmak üzere faaliyet gösterdiğimiz her ülkede McDonald's, binlerce vatandaşına istihdam sağlarken toplumlarına hizmet etmek ve destek olmak için yorulmadan çalışan yerel işletme sahipleri tarafından gururla temsil edilmektedir. Bu yerel toplum bağlantısı McDonald's sisteminin dehasıdır” diye konuştu.

      

02 Ocak 2024

"Benim Babam Bir Kahramandı..."


Orhan Yavuz (Haziran 1977) Necdet Bulut (Aralık 1978) Doğan Öz (Mart 1978)  Bedrettin Cömert (Temmuz 1978) Bedri Karafakioğlu (Ekim 1978) Abdi İpekçi (Şubat 1978) Cevat Yurdakul (Eylül 1979) Cavit Orhan Tütengül (Aralık 1979) Ümit Doğanay (Kasım 1979) Ümit Kaftancıoğlu (Nisan 1980) Sevinç Özgüner (Mayıs 1980) Kemal Türkler (Temmuz 1980) İlhan Erdost (Kasım 1980) Muammer Aksoy (Ocak 1990) Çetin Emeç (Mart 1990) Turan Dursun (Eylül 1990) Bahriye Üçok (Ekim 1990) Musa Anter (Eylül 1992) Uğur Mumcu (Ocak 1993) Nesimi Çimen (Temmuz 1993) Muhlis Akarsu (Temmuz 1993) Asım Bezirci (Temmuz 1993) Metin Altıok (Temmuz 1993) Behçet Aysan (Temmuz 1993) Asaf Koçak (Temmuz 1993) Hasret Gültekin (Temmuz 1993) Onat Kutlar (Aralık 1994) Yasemin Cebenoyan (Aralık 1994) Metin Göktepe (Ocak 1996) Ahmet Taner Kışlalı (Ekim 1999) Necip Hablemitoğlu (Aralık 2002) Hrant Dink (Ocak 2007) 

30 Aralık 2023


 

 Sergi Odası'nda Yılın İlk Etkinlıkleri 

Zonguldak’ta Ocak 2024'de 25 yaşına basacak olan Sergi Odası yılın ilk haftasına  gösteri ve sergilerle giriyor. 
2 Ocak Salı günü  saat 17.30'da dünyada ülkeler arası silah ticaretini konu alan "Savaş Tanrısı" filmi Sergi Odası'nın büyük perdesinde gösterimde olacak.  Aynı gün Soğuksu’da Zafer Güneş'e ait çay ocağına İbrahim Akyürek'in "Kazlıçeşme: 1993" başlıklı fotoğraf sergisi konuk olacak. Sergi, Osmanlının deri işleme merkezi olan Kazlıçeşme'nin yıkım öncesi günlerini yansıtıyor. Sergi Odası'nın Sahaf bölümü içinde ise kitaplara "Hayatımız Zonguldak" fotoğrafları eşlik edecek.



Bu arada, Belgesel fotoğrafçı İbrahim Akyürek'in "90'lı Yıllar" başlıklı gösterisi 2-27 Ocak 2024 tarihlerinde internet ortamında (komurfoto.blogspot.com) gösterimde olacak.

Karaelmas Ressamlar Topluluğu iseMete Arif Tokmak eğitmenliğinde  Sergi Odası'nda buluşmaya devam ediyor. "Zonguldak'ın Değerleri" olarak açıkladıkları yeni konularını çalışmaya şimdiden başladılar. 

 



SAVAŞ TANRISI


 

Ölüme yollananlar, öldüklerinde ne oluyor?

Örneğin, ağbisi “şehit” olduğunda daha onlu yaşlarında bir çocuk olan kız kardeşinin, 25- 26 yaşındaki düğününe katıldınız mı? Üstünden onca zaman geçmesine karşın isteme töreninden kınasına, düğünde oynanıp oynanmayacağına kadar her adımda “şehit abiye” göre davranılmasına tanık oldunuz mu? “Şehit yakını kontenjanından” memuriyete alınıp, göreve başladığı kurumda her sözü, her davranışının “şehit yakınına” yakışıp yakışmayacağının tartıldığını bilerek yaşamak ne demek, bilebilir misiniz?

 Değer düşmesi ne demek? Anti-militarizmi paranteze alırsak, eğer bir ülkenin ordusu olmak zorundaysa, o ülkede askerlik zorunlu olmalı. Zorunlu askerlik her eğitim ve sınıftan insanı eşitleyen, toplum ve askerin birbirine benzer olduğu bir uygulama. Asker, bu görevi zorunlu olarak yaptığının bilincinde oluyor ve kendisinin de muhatap olduğu toplumun bir üyesi olduğunu unutmuyor. Adına istediğiniz kadar sözleşmeli vs deyin, askerlik profesyonel bir meslek olduğunda, mesleği seçen, askerliği bir “iş” olarak görüyor. Toplum da profesyonel askeri, kendi tercihiyle bu tehlikeli mesleği seçen, dolayısıyla riski bilerek üstlenen biri olarak değerlendiriyor. Vinç operatörünün kazada ölmesi ile sözleşmeli askerin çatışmada ölmesi, riskli meslek gruplarında karşılaşılabilen ve tazminatı verildikten sonra “unutulacak” bir olay olarak eşitleniyor.

Sözleşmeli asker de çalışırken ona göre çalışmaya başlıyor. Nasıl maden ocağında çalışmaktan başka çaresi olmayan maden işçisi güvenlik önlemleri olmadığını bilmesine karşın, madene inmekten başka çare bulamıyorsa, sözleşmeli asker de mesleğini ve bir bileşeni olan çatışmalara aynı ruh haliyle giriyor; bana bir iş veriyorlar, bu işten birileri kazanç sağlayacak, çalışma koşullarımı sorgulamaya kalksam işten atılabilirim, en iyisi en az zarar görebileceğim şekilde çalışayım! Vur derlerse vururum, yık derlerse yıkarım; karşımdaki düşman benim aynı zamanda ekmek param, maaş garantim! 
Selçuk Candansayar   Birgün

                                    

 

28 Aralık 2023

İnternet Ortamı Sunumu:

30 Kasım 1990, Gelik 
Zonguldak Grevi Başladı!
4 Ocak 1991, Asma
Büyük Ankara Yürüyüşü Başladı!

24 Aralık 2023

Filistin

BDS TÜRKİYE

Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS)

 

Fotoğraf Sergisi / Soğuksu


 
Pazartesi Çarşamba Cumartesi
Saat 10.00-17.00 Arası
Yazıcılar Yurdu Karşısı
Soğuksu-Zonguldak

22 Aralık 2023

  


v          

Devlet oyunlarının silahlı mesajları

Savaş için üretilen silahların devletten devlete mesaj aracı olarak kullanılması bir garip haber listesi oluşturur: 
- Çok büyük devlet, savaş halindeki öteki küçük devlete akıllı bombalar verir, vermekle kalmaz “vur ancak, sivil kayıpların fazla olmasın” diye uyarır. Vurulan garibanlara giden çok büyük ülkenin gıda yardım paketleri de bu sırada yoldadır.
- İki dost büyük devlet, işgal altındaki öteki küçük devlete çok sayıda silah gönderir. Amaç, küçük ülkeye çıkarma yapan ortak büyük düşmanı müzakere masasına oturtmaktır.

- Arası pek kötü olmayan iki devletten büyüğü savaş halindedir. Ancak, küçük arada yaramazlıkları, dengesizliğiyle büyüğü üzer. Büyük, işgal ettiği komşusundaki bir motor şirketini özellikle hedef alır. Çünkü, şirket yaramazlık yapan küçük ülkenin İHA ve helikopterlerine parça göndermektedir.

- İki kutuplu olarak altı çizilen dünyanın bir ucundaki büyük devlet uzun menzilli insansız hava araçlarının (İHA) ihracatını sınırlama kararı alır. Amacını şöyle açıklar: “Sorumlu bir büyük ülke olmak, dünya barışını korumak.”

- Yine bu uçlardaki büyük devletin donanması 70. yıldönümünü kutlamaya hazırlanır. Etkinlikte devletinin içine ve dışına aletlerini gösterme peşindedir. Sekiz yıldır görüşmediği, atom bombasıyla sınanan öteki büyük devlet kutlamaya bir savaş gemisi göndererek "anlayış ve güven" mesajını iletir.

- Bir büyük devlet, topraklarına daldığı küçük komşu ülkede olanlardan dertlidir. Çünkü, kıskanılacak devlet olmak isteyen yaramaz, dengesiz, kullanışlı dostunun yapımı olan roketler mesaj niyetine tepesine isabet etmiştir.

- İnsan bedeni de silahların devamı ya da silahlar bedenin uzantısı. Propaganda ile yıkanıp yağlanıp silahlanmış beyin de buna dahil. İşgal ettiği komşusundaki paralı özel ordusu isyan eden bir büyük devlet, yüzünü yabancılara çevirmeye karar verir: “Ordumuza bir yıllık sözleşmeyle katıl, vatandaşlık senin olsun.”

- Ölü asker bedeninin "kahramanlaştırılarak" (poster) mesaj verilmesinin bir örneği Afganistan'da yaşanır. Ünlü sporcu Pat Tillman, 11 Eylül saldırıları sonrası askere gönüllü yazılır. Önce Irak'ta, sonra 2004'de Afganistan'da savaşır, ölür. Çatışmada ölmüş gibi "savaş ve medya piyasasına" sunulur. Aslında "dost ateşinde" kurban olmuştur. Ailesinin ve arkadaşlarının iz sürmesi sonucu gerçek ortaya çıkar. İmparatorluğun "yerli ve milli" savaş makinası komutanlığı üç yıl sonra "hataydı, tek suçlu biz değiliz, medyayı da unutmayın" der.

- Savaş silahlarına bol para harcamasıyla hava atan bir devlet yeni tanklarından birini testini yapar. İktidardaki siyasi koalisyonun politikacıları askerlerle birlikte yanaşık poz verir. Bir emekli asker fotoğraflı mesajı, "en yakın başkanlık seçimleri için silahlı kuvvetlerin malzeme yapılması" olarak yorumlar.

- Mesajların en can yakanı atom bombasıyla verilir. Kimine göre, savaşı hızla sonlandırarak daha büyük can kaybını önlemenin mesajıdır. Kimine göre bombalanan devlet zaten aylar öncesinden teslim olma kararı vermiştir. O yüzden b
omba aslında "demir perde" liderine  mesajdır.

-Devletlerin, canı devlet çeken silahlı örgütlerle paylaştıkları ortak oyunun, ortak mesajın en rezil hali kalabalık yerleri hedef almaktır. Camiler, kiliseler, pazar yerleri, cenazeler, düğünler, medya binaları, okullar, turistik alanlar, tanınmış sanatçılar, muhalifler, insan hakları savunucuları... Devletler için savaşta sivilleri bilerek, arzulayarak, planlayarak öldürmek; "soğuk barış" halindeki toplumu parçalamanın, kamu malını özelleştirmenin, sansürün devamıdır. Darbeler, ayarı düşük olarak işaretlenmiş iç savaşlar kaçırılmayacak fırsatlardır.

-Bir silahsız mesaj örneği  halktan başka bir devlete doğru şöyle gerçekleşir: Kuzey-Güney diye ikiye bölünmüş Asya ülkelerinden birinin muhalifleri, önceden savaşılan bir devlete heykelle mesaj vermek ister. Heykel, eski düşman yeni dost büyük devletin savaşta seks kölesi olarak kullandığı kadınları temsil etmektedir. Halk heykeli alır eski düşmanın konsolosluğu önüne diker. İki devletin büyük adamları arasında kısa süreli de olsa gerginlik yaşanır.

- Yıl 2016. Bugünlerde gıdada resmi enflasyonu %70'lere varan bir devletin kanunlarını yapan bir büyük çağdaş gıda şirketi "farklı olmak suç mu!" ana teması ile "Wanted" yazılı malının reklamına (mesajına) girişir: Çikolatasının  iç kısmındaki karamel tabakası “uzun menzilli”, onun üzerini kaplayan pirinç patlakları “parça tesirli”, en dıştaki çikolata kısmı ise “kamufle edici”...  Tepkiler üzerine reklam geri çekilir.

   Yıl 2019. İmparatorluk olarak isimlendirilen büyük devletin komutanlığı geçmiş yeni yılın kutlaması için attığı bomba tweeti nedeniyle özür diler. B-2 uçaklarının 15 tonluk sığınak delici bombalar atarken çekilen görüntülerinin eşlik ettiği tweetli mesaj daha sonra silinir. Mesajda, "Gerektiği takdirde biz çok, çok daha büyük bir şey indirmeye hazırız. Sonuna kadar izleyin!" deniliyordu. Gönderme yapılan,  yılbaşı törenlerinin geleneksel beş tonluk kristal küresiydi.  Küre, New York'taki Times meydanındaki kutlamalarda metrelerce yükseklikten indirilen şeydi. 

 İbrahim Akyürek, Aralık 2023

              

20 Aralık 2023

ZOKEV neyi bekliyor?

  
Sanatçılar Girişimi: Milli Eğitim Bakanı derhal görevden alınmalı


Birçok ünlü ismin destek verdiği Sanatçılar Girişimi yayınladığı bildiride, “Milli Eğitim Bakanlığı makamında bulunan kişi laik Türkiye Cumhuriyeti'ne, laik eğitime karşı açıkça savaş açmıştır. Böyle bir kişi Milli Eğitim Bakanlığı gibi bu kadar önemli bir makamda bir saniye bile kalamaz. Cumhuriyet savcılarını, velileri, konuyla ilgili herkesi, bütün Cumhuriyetçileri göreve çağırıyoruz” denildi.

Sanatçılar Girişimi, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in TBMM Genel Kurulu’nda bakanlığının bütçe görüşmeleri esnasında “Sizin 'tarikat, cemaat' dediğiniz, bizim 'STK' dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz" şeklindeki sözlerine tepki göstererek bildiri yayınladı. Sanatçılar Girişimi, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in laik eğitime savaş açtığını belirterek görevden alınması çağrısında bulundu.


Sanatçılar Girişimi tarafından yayınlanan bildiri şöyle: 
 'LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NE, LAİK EĞİTİME KARŞI AÇIKÇA SAVAŞ AÇMIŞTIR'

 

15 Aralık 2023

Urfa


Güçlü kim?

Size en güncel örnek: Özak Tekstil işçileri. Özak Tekstil dünyanın önde gelen markalarına üretim yapıyor: GAP, Zara, Levi’s, Diesel, Mango... İstanbul, Malatya ve Şanlıurfa’daki fabrikalarında 3 bin kişi çalışıyor ve yılda 8 milyon adede yakın ihracat yapıyor. Türkiye’nin denim devi olarak tanınıyor. Buraya kadar iyi tamam. Gelelim işçilere...

Şirketin Urfa OSB’deki işçileri 27 Kasım’dan beri direnişteler. Talepleri: İnsanca yaşayacak bir ücret, insan onuruna yaraşır çalışma koşulları ve iş güvencesi.

 Ve 18 gündür sistematik olarak saldırıya uğruyorlar, devletin kolluk güçleri tarafından: jandarma, tazyikli su, cop, gözaltılar...

Hadi patronun umurunda değil, devletin umurunda değil... Peki tedarikçilerinin çalışma koşullarının değişmesi için dünya hazırgiyim devlerinin baskısı neden yok? Oysa küçük bir baskı ile değişim mümkün. Bakıyorum üniversite gençliği de işin içine giriyor. Önceki gün İstanbul Beyoğlu’nda Levi’s mağazasının önünde eylem yapmışlar. Peki tüketici baskısı neden yok? “Çalışanların talepleri yerine gelene kadar ürünleri satın almayacağız” dense...
  
Özlem Yüzak   Cumhuriyet