26 Mart 2024

  Kırık Kameralar  

    İsmini Emad Burnat ve Guy Davidi’nin 5 Broken Cameras [Beş Kırık Kamera] filminden alan Kırık Kameralar gösterim programında, Filistin’de geçmişten bugüne yaşanan kayıplara bakan on bir film yer alıyor. Kurgu ile belgeselin sınırlarını genişleten filmlerden oluşan seçki, sömürgeci tahakküm pratiklerinin toplumsal, politik ve ekolojik katmanlarını irdeliyor. Arşiv görüntüleri ve tanıklıklar kadar kurgusal anlatılar, tarih yazımının dışında kalanları imleyerek bireysel ve toplumsal hikâyeleri ortak belleğe yeniden çağırıyor. 

    4-27 Nisan tarihlerinde Salt Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da gerçekleştirilecek ücretsiz gösterimlerin ardından 29 Nisan’dan 5 Mayıs’a dek tüm filmler saltonline.org üzerinden çevrimiçi olarak izlenebilecek.

 



Video / Reklam

                         

 

“MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ YASASI”NDAN ÖĞRENECEKLERİMİZ

Avrupa Parlamentosu geçen hafta medyayı da yakından ilgilendiren iki yasayı kabul etti. Türkiye medyasının ilgi göstermediği bu yasalardan biri “Yapay Zeka” hakkında. “İlk” olma özelliği taşıyan bu yasa yapay zeka uygulamalarında kullanılan metin, fotoğraf, video ve tüm verileri telif hakkı yasası kapsamına alıyor. Ayrıca yapay zekanın ürettiği deepfake fotoğraf, video ya da sesler “manipüle edilmiş” olarak etiketlenecek.

https://www.birgun.net/makale/cocuklar-siyasetcilerin-vitrin-susu-516640 

Faruk Bildirici   Birgün    

 

23 Mart 2024

"Helalzade Barıştırır, Haramzade Karıştırır." Türk Atasözü < Meral Şenel / Savaş Söylemleri

     



 

  Seçmen kimliği yapıştı üzerimize, şekli değişiyor, tavrımız değişiyor ama
22 senedir en çok ‘seçmen’iz. Seçmen kimliği imajını öyle büyüttüler ki seneler içinde, yurttaş kimliğinden iki beden büyük hale geldi. Seçmen sandığa gidecek, seçmen hangi adaya ne tepki verecek, seçmenle anket, seçmenle röportaj, seçmen partisine küsecek mi, seçmen lideri mi dinleyecek irade mi gösterecek, seçmen hem oy kullanacak hem oyunu koruyacak, seçmen aşağı, seçmen yukarı. Arka arkaya söylendiğinde nasıl ki insan bir kelimeye yabancılaşıyorsa öyle yabancılaştığımı hissediyorum bu kimliğe.

İnsanız be her şeyden önce.

Ayşen Şahin   Evrensel 

  

22 Mart 2024


MADENDEN ÇIKARILDIĞINDA HAYATTAYDI
Afgan madencinin gündelik işçi olarak kaçak maden ocağında çalıştığı belirtilirken, 9 Kasım'da saat 20.00 sıralarında S.K. ile yer altında geçirdiği kaza neticesinde ağır şekilde yaralandığı, ocaktan çıkarıldığında ise hala hayatta olduğu ifadeler ile sabit olduğu iddianamede değerlendirildi. Afgan madencinin battaniyeye sarılıp, kamyonetin kasasına yüklendiği ancak kolluk veya sağlık birimlerine haber verilmediği için zamanında müdahale edilemediği belirtildi. İddianamede, S.K. ve E.D.'nin kamera kayıt cihazını kırmaya çalıştığı ve Afgan madenciye ait kıyafetleri yaktığı anların görüntüleri de yer aldı.

  3 SAAT KASADA GEZDİRMİŞLER

                             

İnternet Sunumu:


      

İsrail'le ticaret tam gaz, 'şirketlerin çoğu MÜSİAD üyesi'

İsrail'in Gazze’deki saldırıları sürerken, Türkiye'de iktidardan ve iş dünyasından gelen "Filistinlilerin yanındayız" açıklamalarına rağmen ticaret tam gaz sürüyor. İhracatı sürdüren şirketlerin çoğu ise hükümete yakınlığı ile bilinen MÜSİAD'a üye.

Buna göre, "Filistin’e bu zulüm reva görülürken hiçbir kardeşimiz ateşe yakıt taşımaz" açıklaması yapmasına rağmen, İsrail'le ticaret yapan şirketlerin ağırlıklı kısmı MÜSİAD'a üye. Haberde, "Evyap Holding, İÇDAŞ, Pamukkale Kablo, Eren Holding, Tosyalı, İsrail ile ticarette dikkat çeken şirketlerin başında geliyor" ifadeleri kullanıldı.
            

18 Mart 2024

 

 
Direniş neden etkili olamıyor? 
  Neoliberalizm, kendine uygun insan öznelliğini sınıf, toplumsal çıkar, planlama, dayanışma, ilerleme, eşitlik kavramlarını bastıran, birey, haz, mutluluk, rekabet gibi kavramlarla kurulmuş bir ideolojiyle üretiyordu. Bu öznelliği, metaları işlevlerinden öte haz nesnelerine dönüştüren “hazlara dayalı tüketim tarzı” içinde yeniden üretiyordu. Solun karşısında artık, hazlarını, burada ve hemen tatmin etmeye odaklanmış özne vardı. Var olan “sosyalizmin”, üstelik de kendi halklarının elinde, çökerek “vahşi kapitalizme” dönüşmesi, bu çöküşü öngöremeyen, söylemini ona göre düzenleyemeyen solun savlarının çoğunun inandırıcılığını, gençler, işçiler arasında yok etti. Nihayet teknolojik gelişmeler: İnternet, daha sonra akıllı telefon bu ikisi üzerinde gelişen “sosyal medya” platformları bireyler arasındaki ilişkileri, zaman kullanma tarzlarını değiştirdi. “Gösteri toplumu” daha da derinleşti, medya felaket haberleri üzerinden sansasyon ile izleyici, okuyucu kapma yarışı, bu yarışın anne ve anne-babalarda yarattığı korku ortamı çocukların yetişme koşullarını da etkiledi. Çocuğun, sosyal medya, bilgisayar oyunu eline terk edilerek eve kapanma süreci hızlandı, sokakta oyunlarla sosyalleşme adeta tarihe karıştı

  Bu anksiyete, kurulu düzeni yönetenlere güvensizlik, komplo teorilerinin açıklamalarına yatkınlık, kimliğindeki istikrarsızlığı ırk, milliyet, cinsiyetçilik gibi, görüntüsüyle ya da deklarasyonuyla “kolayca” betimlenebilen aidiyetlere dayanarak (sığınarak ya da hedef alarak) aşma eğilimi, bu kuşağı “radikal” değişim, kolay-hızlı çözüm vaatlerine duyarlı hale getirir.

Solun bu yeni durumu uygun çalışma tarzı, söylem ve örgütlenme biçimlerini geliştirmedeki başarısızlığı, bu “yeni kuşağın” “süreç olarak faşizmin” çekim alanına girmesini kolaylaştırdı.

Ergin Yıldızoğlu   Cumhuriyet 

                     

07 Mart 2024




 

                                            

ÇARESİZLİĞİN RUHU 

İbrahim Akyürek 

İlk defa seçim afişlerinden bu kadar huylandım, komik bulmaya başladım. 
Afişlerin nereye asılacağını denetleyemeyen aday adamların kendilerini bile yönetmekten aciz olacağını, daha yeni bakımı yapılmış tarihi eserleri gözü kara afişletmekten çekinmediklerini gözleyince anladım. 
Bu adamların ve bu adamlara oy verenlerin çıkar ilişkileri içinde olduklarını, bu danışıklı birbirini kullanma zincirinin ortak bir anlamı olduğunu sezdim: “Çaresizliğin ruhu” 
Çaresizlerin ruhu; tarihi çeşmelerin, surların, evlerin değerini; bunların hepsini barındıran memleketi, yeryüzünü hesaba katmaz. Çaresiz kendine düşkündür, dıştan sağlam görünen ancak iç duvarları yıkık dökük terkedilmiş binalar gibidir.

Partili çaresiz nefer, Aziz Nesin’in bir taşlamasındaki  “Bir üsttekine kuzu, bir alttakine canavar kesilen yurttaştır. İl ve ilçedeki çaresizin izini sürerseniz çeketini iliklediği, saygılarını sunduğu Ankara’daki bir partili efendisine kolaylıkla ulaşabilirsiniz. 
Ankara’daki büyük çaresizi izlersiniz uluslararası saldırganlığın merkezlerinde; TÜSİAD, IMF, Dünya Bankası ve silahlı örgütleri NATO’da, Beyaz Saray’ın açık-gizli bölmelerinde ezilip büzülerek memleketi  pazarlarken bulabilirsiniz. 
Sokağını asfaltlatmak, içerden adam çıkarmak, çocuğunu işe koymak, üniversite yurdunda ya da hastanede bir yatak kapmak gibi karşılık bekleyen, üretilmiş düzen sorunlarıyla cebelleşen çaresiz seçmen, kendisi gibilerle dayanışmak yerine merkezdeki adamların oy deposunun malzemesidir. 
Örneğin; seçmenin birim değeri on olan çıkar oyu, ilişkiler sonucu katlanarak bürokrasinin ve piyasanın zirvelerinde  yüzbinler değerine tırmanır. 
Kaygılı seçmen; oyunun değerinin ulusal ve uluslararası politikalarda nelere yol açtığını, hangi petrol-çıkar hattı uğruna çocuğunun piyasaya, savaşa sürüleceğini hesaplamaz. 
Çaresiz; çaresizliğinin nedenleriyle yüzleşmemek için bayrak-millet-din ezberinin sakinleştirici gücüne sığınır. Aslında memleket sevgisi “artistiktir”, üstelik kullanılmaya da açıktır. 
Şaşkınlıkla gözlediklerimiz, Ezilenlerin Pedagojisi (Paulo Freire) kitabındaki “Egemenlik altındaki bilinç, bölünmüştür, kaypaktır, korku ve güvensizlik doludur cümlesine tam uyar.


Afişlerdeki adamların el-kol-yüz ifadeleri, kaygılı durumlara karşı bir savunma yöntemini yansıtan büyüklenmeci- şişinmeci ifadelerle çarpılmıştır. Sakin bakılmadıkça normalmiş gibi gelen bu ifadelerin oy toplamada (alıcılarda) etkisi var mıdır? Bu ikircikli kişilik işaretleri (yalama musluk örneği) dokunanı tedirgin eden davranış ve düşünce yarılmalarının ipuçlarıdır. Bu durumları ile bir otobüsü bile yolcularını azarlamadan sürmeleri kuşkulu adamların memleket işlerini üstlenmeleri nasıl engellenebilir? 
Parti binalarının düşünce-dayanışma üretilen yerler olması yerine -çoğu erkek- kaygılı çaresizlerin sosyal ilişkiler bürolarına dönüşmesi, saldırganlıklarına hazır cemaat bulma, güvenlik ihtiyacını giderme mekanları olması; partilerde idealist, özgüvenli, kişisel-toplumsal yarar ve kaygılarını ortak paydada imeceyle çözmek isteyen kadın-erkek ve gençlerin nefes almasına izin vermez.

 Bu yazı 28 Mart 2004 Yerel Seçimleri sonrasında yazılmıştır. 
"Artistik Hareketler" Başlıklı Fotoğraf Sergisi'nin Sunum Metnidir. 

                 

26 Şubat 2024




 Sergi Odası'nda Yeni Etkinlikler 

Zonguldak’ta Ocak 2024'de 25 yaşına basan Sergi Odası Mart ayına  gösteri ve sergilerle giriyor. 
5 Mart Salı günü saat 17.30'da, ülkesine kaçak soktuğu göçmenleri karın tokluğuna inşaatta çalıştıran Roger ve oğlunu konu alan "Söz" filmi Sergi Odası'nda gösterimde olacak. Aynı gün Soğuksu’da Zafer Güneş'e ait çay ocağına Ahmet Güven'in resim sergisi konuk olacak. Sergi Odası'nın Sahaf Bölümü içinde ise kitaplara İbrahim Akyürek'in 2004 yerel seçimlerini konu alan "Artistik Hareketler" başlığı altındaki fotoğrafları eşlik edecek.
Ayrıca, "Zonguldak'lı Yazarlar, Zonguldak'ı Yazanlar" yayın masası da Sergi Odası Atölye'de "Balkayası" fotoğraflarıyla birlikte gezilebilecek. Yayın masası, 2002 öncesi Zonguldak ve maden konulu kitap ve dergileri de kapsıyor. Bu arada, Şubat ayının son filmi 1970 yapımı "The Molly Maguires" 27 Şubat Salı günü 17.30'da Sergi Odası'nda izleyicilerle buluşacak.