18 Eylül 2025

“İsrail'in suçlarını kolaylaştıran ekonomi politiğin fişini çekin”

 

İsrail'in soykırımına katkı sağlayan 15 şirket açıklandı

Uluslararası Af Örgütü’nün, İsrail’in hukuksuz işgaline, soykırımına ve diğer uluslararası hukuk suçlarına katkı sağladığını tespit ettiği 15 şirket arasında, çokuluslu ABD şirketleri Boeing ve Lockheed Martin, İsrailli silah şirketleri Elbit Systems, Rafael Advanced Defense Systems ve Israel Aerospace Industries (IAI), Çin şirketi Hikvision, İspanya merkezli demiryolu üreticisi Construcciones y Auxiliar de Ferrocarriles (CAF), Güney Koreli şirketler grubu HD Hyundai, ABD’li yazılım şirketi Palantir Technologies, İsrailli teknoloji firması Corsight ve İsrail devletine ait su şirketi Mekorot yer alıyor. Lockheed Martin bu yıl Türkiye'de düzenlenen IDEF fuarında iktidar tarafından ağırlanan şirketler arasında yer alıyordu.

Çocuklar ölürken, şirketler kâr ediyor

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, bu 15 şirketin; sivillerin aç bırakılmasını ve toplu halde öldürülmelerini tasarlayan ve Filistinlileri on yıllardır haklarından yoksun bırakan bir hükümeti ayakta tutmaktan sorumlu olanların yalnızca küçük bir örneği olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi:

“23 aylık aralıksız bombardıman ve süren soykırım, ayrıcalıklı ticari ilişkiler ve bağışlanamaz olanı göz ardı etmeye hazır devletler ve şirketler tarafından desteklenen sonsuz bir silah ve gözetim ekipmanı tedarikine muhtaç. Buna son verilmeli. İnsan onuru meta değildir. Filistinli anneler, İsrail’in soykırımı altında çocuklarının açlıktan solup gitmesini izlemeye terk edilirken, silah şirketleri ve diğerleri ciddi kâr etmeyi sürdürüyor."

   

2023 Fuar

Lockheed Martin, IDEF’23’te ‘Türk bayraklı F-16 Blok 70’ sergiledi 

Film

Gazetebilim

Bertolt Brecht kimdir?

Epik tiyatro ve yabancılaştırma efekti

Brecht’in en önemli kuramsal katkılarından biri epik tiyatro (episches Theater) anlayışıdır. Bu anlayış, geleneksel Aristotelesçi dramaya radikal bir alternatif olarak geliştirilmiştir. Aristotelesçi dramada olay örgüsü, karakterlerin iç dünyaları ve duygusal etkileşimleri üzerinden şekillenirken, Brecht’in epik tiyatrosu seyircinin edilgen bir şekilde kendini karakterlerle özdeşleştirmesini ve olaylara duygusal olarak kapılmasını önlemeyi hedefler. Bunun yerine, tiyatronun toplumsal gerçekleri sorgulatan ve eleştirel bir düşünce sürecini teşvik eden bir araç olması gerektiğini savunur. Brecht’in tiyatrosu, olay örgüsünü kronolojik bir bütünlük içinde sunmak yerine, her sahneyi kendi içinde bağımsız bir anlatı olarak ele alır. Bu teknik, seyircinin anlatıya bilinçli ve mesafeli bir şekilde yaklaşmasını sağlar.

14 Eylül 2025

Paşaköy

Bolu Kartalkaya yangın felaketine dikkat çekmek için 78 çarşaf asıldı

Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde 21 Ocak’ta meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği, 133 kişinin yaralandığı Grand Kartal Otel yangınına dikkat çekmek amacıyla, yangında eşi Ceren ve kızı Lalin Doğan’ı kaybeden Rıfat Doğan’ın öncülüğünde iki binanın camlarından 78 çarşaf sarkıtıldı.

İş insanı Rıfat Doğan, yangın felaketine farkındalık yaratmak için harekete geçti. Paşaköy Mahallesi’nde kayınpederine ait şirket tarafından kaba inşaatı tamamlanan iki binanın camlarına, yangında hayatını kaybeden 78 kişi için aynı sayıda çarşaf asıldı. Ayrıca binalara, yangında yakınlarını kaybeden ailelerin kurduğu “Başka Canımız Yok” Platformu’nun pankartları ile 78 kişinin isimlerini ve “İhmal Değil Olası Kast” yazısını taşıyan pankartlar yerleştirildi.

             

Mallaşıyoruz


“Sayın Hayvanlar”ı anlamak üzerine bir yazı    
İbrahim Akyürek   2011

Atilla Öksüz geçenlerde Pusuladaki köşesinde sert bir yazı yazdı. Piknik yeri ve plaj gibi kamusal alanlarda bırakılan poşet, bez, izmarit gibi çöplerin sahiplerine, mangalcılara dokunarak “Sayın Hayvanlar” başlığı altında içini döktü:

“Türklük, Müslümanlık böyle bir şey mi”

“Yarın yeniden buraya geleceklerini nasıl akıl
edemezler”

“Üstelik hepsi okumuş, görmüş geçirmiş, evinde titiz, bahçesinde çöp atmayan mahluklar” dedi.

Yani, hepimizin içinden - dışından kızıp söylendiği noktalara dokundu. Okurları Atilla’nın gözlemlerine katılarak “anlamak mümkün değil” biçiminde şaşkınlıklarını bıraktı.

Ben bu durumlarda gayet sakinim. Nedenini sorarsanız kızgınlığımı fırsata çevirip günümüzde olup bitenleri anlamlandıran kitaplara öncelik tanıyorum.

Daha yarısına gelmediğim, elimin altındaki “Yeni Bireycilik” kitabı “boşuna sinirlenmeyin anlamak mümkün” dedirtiyor insana.

Zaten sanat, bilim anlamak, sakinleşmek çabası değil mi?

Mallaşıyoruz
Piknik ve plaj gibi yerler kamusal alan, toplumun karşılaştığı yerler diyorsanız en başında Reagan’ın, Özal’ın ideolojik ve dönemsel eşiti; Erdoğan'ın tam gazla yolundan gittiği önceli, özelleştirmenin kraliçesi Margaret Teacher'ın “Toplum diye bir şey yok, sadece bireyler ve aileler var” ünlü sözünü kitaba bakarak anımsamakta yarar var.

Birey derseniz, kitabın yazarlarına göre “arzuların özelleştirilmiş bölgesi” oluyor. “Piyasanın yaratıcı yıkımı” bireyi “anlık haz”, “yalıtılmış hazcılık” ile tüketimin nesnesi yapıyor.

“Yarın buraya geleceklerini nasıl akıl edemezler” diye sinirlenen Atilla’yı kitabın iki yazarı şöyle yanıtlıyor sanki: 
“ne alırsam ben oyum” diye malzemeleri aldılar plaja, pikniğe geldiler. Yediler, içtiler, tükettiler daha sonra “bütün bunlar çok aptal ve anlamsız” diye iç geçirerek kamusal alanı çöplüğe çevirip terk ettiler.

Yolumun üzerindeki dükkanların camlarına bakarken mala, mülke, tüketime davet eden reklam afişlerindeki mutlu insan tipleri bir süredir beni tedirgin etmeye başlamıştı. Mutluluk ağızlarına kondurulmuştu sanki. Sonra sonra ağzın haz almanın tek önemli noktasına dönüştüğünü sezdim. Bunların aklı ağzında demeye başladım. Sinirlenmemek için reklam ve tüketimle ilgili kitaplara öncelik verdim. Kitabın birinde sosyoloji eğitmeni makalesinde reklamlardaki bu suratlara “kamusal yüz” dendiğini belirtip kızgınlık, şaşkınlık gibi yedi ayrı temel yüz ifadesi arasında mutluluk ifadesi oranının %70 olduğunu açıklayınca gözlemci yanım adına sevindim.

Aslında Atilla’ya, şaşırmalarımıza en sağlam yanıtı kapitalizmin eleştirel gözlemcisi Marx veriyor. İnsanın kendi ürettiklerine bile yabancılaşmasına değinen felsefeci giderek malların insan, insanların mal özellikleriyle tanımlandığını vurgular. Gazetelerdeki otomobil reklamları için atılan başlıklara, konan metinlere biraz dikkat edin bu araçların insan özellikleriyle çekici kılındığını anlarsınız.

"Akıllı telefonlar", "akıllı çamaşır nakinelerı", "akıllı evler" çoğalırken; insan aklının ağzında toplanmasına bakarak “Atilla haklı, mallaşıyoruz" dersek sinirlenmiş olmayız, anlamış oluruz.

 Yeni Bireycilik, Küreselleşmenin Duygusal Bedelleri
Anthony Elliott - Charles Lemert
Sel Yayınları 2010 

2011
     
2014

13 Eylül 2025

Christoph Lingg

Yolu Zonguldak'tan 
(Balkayası / Kozlu) geçmiş, 90'lar...
    
Christoph Lingg 

 

'Türkiyem'

 

'Türkiyem' ile ünlenen Müşerref Akay: Şarkıyı işkence için yapmadım ki...

Türkiyem, Müşerref Akay'ın besteleyip söylediği, o dönemdeki eşi Mahmut Tezcan'ın sözlerini yazdığı bir şarkı. Yedi general tarafından sipariş edilen şarkı, 12 Eylül döneminin sembol şarkılarından biri oldu.

Türkiyem, o dönemde cezaevlerinde işkence aracı olarak kullanıldı. Kendisi de bu tanıklardan olan Anadolu Müzik'in sahibi Cem Yılmaz, şarkının haklarını bir daha albümü yapılmasın ve söylenmesin diye satın aldı.

Müşerref Akay, şarkıyı TRT'de Türk bayrağından yapılmış bir elbise ve şapkayla seslendirdi. Gırgır dergisi kapağını bu konuya ayırdı ve o kapak nedeniyle dergi kapatıldı. Kapatılma gerekçesinde, 'Yaşlı, çirkin, menhus bir kadının üzerine bayrak çizerek Türk bayrağına hakaret' edildiği yazılarak Oğuz Aral hakkında 2.5 yıl hapis istendi.

Şarkının sözleri şöyle: 

2022 

12 Eylül 2025

Ne yazdılarsa yaptılar;

                                  Temiz Eller - Hakan Gürsoytrak 
       
...24 ocak kararlarının eksik yönlerinin 12 Eylül iktidarı tarafından tamamlanması beklenmektedir. Yani KİT’ler ıslah edilmeli, vergi reformu yapılmalı, endüstriyel ilişkiler sosyal adalet ve barış ilişkileri ışığında düzenlemelidir. Ekonomi liberalleştirilmeli, yabancı sermayeye kolaylıklar tanınmalı, devletçilik ancak zaruri hallerde başvurulacak bir uygulama olmalıdır. Ekonomi yeniden yapısallaştırılırken, dünya ekonomisi ile kaynaşmaya geçilmelidir. Çağdışı kambiyo himayeleri bırakılmalı, adım adım Türk lirası konvertibiliteye itilmelidir. Bütçenin açık finansmanından vazgeçilmeli, para basımına siyasi müdahalelerden vazgeçilmelidir. Gereksiz istihdamla devlet kadroları şişirtileceğine işsizlik sigortası ile gerçekçi bir sosyal güvenlik sistemine gidilmelidir. Tutarlı ve kanımızca ülke için yararlı olan budur.” 
Milliyet Gazetesi Başyazısı
18 Kasım 1980 (Darbeden iki ay sonra)

11 Eylül 2025

Sanki bugün... Hız aynı hız!

12 Eylül 1980 darbesinin ekonomi ayağı:

  

12 Eylül harekatından önce her şeyi demokratik bir sistem altında yapmak zorundaydık. Bu da karar almak, yasa ya da yönetmelik çıkarmak için aylar geçmesini gerektiriyordu. Yani her şey güç ve uzun zaman içinde gerçekleştiriliyor, her şeye politik açıdan bakılıyordu. Ekonomik yaklaşım hep arkadan geliyordu. Askeri yönetim altında fark, alınan kararların parlamentodan geçmesi gibi bir zorunluluk olmadığından çok hızlı hareket edilebiliyor. Ve üstelik askeri yönetim yanlış yapsa bile bunu kısa sürede düzeltebiliyor.”
Rahmi Koç 
26 Ocak 1982  Cumhuriyet Gazetesi
     

Temiz Eller - Hakan Gürsoytrak  

BEÜ

 

BEÜ - Kütüphane / 11-12 Eylül


Koç’a destek

 
Fenerbahçe seçimi öncesi Ali Koç’a destek açıklayan Ömer Şanlı kimdir? 
Eylül'de yapılacak Fenerbahçe seçimlerinde yarışacak üç adaydan biri olan mevcut başkan Ali Koç’a seçime kısa bir süre kala dikkat çeken bir destek geldi.

Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı Ömer Şanlı, sosyal medya hesabı üzerinden Devlet Bahçeli'yle bir fotoğrafıyla birlikte “Mensubu olmaktan onur duyduğum Milliyetçi-Ülkücü Hareketin bir neferi ve Fenerbahçe Spor Kulübü Kongre Üyesi olarak; şahsım ve dava arkadaşlarım, gerçekleştirilecek Fenerbahçe Olağanüstü Kongresi’nde Sayın Başkan Ali Koç’a desteğimizin tam ve koşulsuz olduğunu tüm kamuoyuna ilan ederiz” paylaşımında bulundu.

                           

10 Eylül 2025

2003

 "Politik tüketici uyuyan bir devdir.
 Bu kitap devin nasıl uyandırılacağını gösteriyor."
 Ulrich Beck   

Film

 

Filyos Ateş Tuğla Fabrikası

 3 yılda yapıldı, 75 yıl hizmet etti, 7 günde yıkıldı

Cumhuriyetin en önemli sanayi tesisi olarak 1938’de hizmete başlayan Karabük Demir Çelik Fabrikasının refrakter tuğla ihtiyacını karşılamak üzere 1945’te temeli atılıp 1948’de üretime başlayan Filyos Ateş Tuğla Fabrikası, özelleştirilerek, 1997’de, çok ortaklı bir firmaya devredildi. Daha sonra Demir ailesinin eline geçen fabrikanın 2023’de üretimine son verildi. İki aile arasındaki alışveriş nedeniyle İş İnsanı Teoman Papila’ya devredilen fabrikanın üretim birimleri geçtiğimiz yıllarda Düzce’ye taşındı.

BİR HAFTA İÇİNDE ANA BİNA VE EKLENTİLERİ YIKILDI

Çeşitli kısımları birinci, ikinci ve üçüncü derece sit alanı üzerinde olan fabrika, 75 yıllık hizmetinin ardından yıkılmaya başladı. Bir hafta içinde ana bina etrafındaki bazı eklentileri yıkılan fabrikadan geriye yalnızca bacası ve etrafındaki mimari önem taşımayan bazı binalar kaldı.

ENDÜSTRİ MİRASI OLARAK MUTLAK KORUNMASI GEREKİYORDU

Zonguldak ve Filyosluların hatırasındaki yeri, kentin ekonomik sosyal gelişimine yaptığı hizmet, ülke ekonomisine sunduğu katkı, mimari özellikleri ve erken cumhuriyet döneminin bir eseri olması nedeniyle, bir endüstri mirası olarak mutlak korunması gereken fabrika, 7 günde resmen yok edildi.
 
33 DÖNÜM ALAN İMARA MI AÇILACAK?

BEÜ

Socius 2025: Sosyoloji Günleri: 19-21 Kasım 2025

 

08 Eylül 2025

Örsan K. Öymen / Cumhuriyet

 

MHP, ABD ve CIA

Milliyetçi Hareket Partisi’nin milliyetçi bir parti olup olmadığı her zaman tartışma konusu olmuştur. Çünkü milliyetçi olmak tam bağımsız olmayı ve emperyalizme karşı mücadele etmeyi gerektirir.

Oysa MHP tarihi boyunca, ABD ve CIA ile yakın ilişkiler içinde olmuştur. Bir suikast sonucu öldürülen gazeteci-yazar Uğur Mumcu bu bağlantıları 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda ayrıntılarıyla ortaya çıkartmıştı ve köşe yazılarında dile getirmişti. Genç kuşakların, Türkiye’nin sadece geçmişini değil, bugününü ve geleceğini de daha iyi anlamaları için, Uğur Mumcu’nun bu yazılarını ve tüm kitaplarını mutlaka okumaları gerekir.

***
MHP’nin kurucusu ve ilk genel başkanı Alparslan Türkeş, 1940’lı yılların sonunda ve 1950’li yılların başında ABD’deki askeri okullarda, Amerikan Harp Akademisi’nde ve Amerikan Piyade Okulu’nda eğitim almıştır ve 1950’li yıllarda ABD’de çeşitli askeri görevler üstlenmiştir. Türkeş bu nedenle de her zaman ABD ile yakın ilişkiler içinde olmuştur; Pentagon olarak bilinen ABD Savunma Bakanlığı ve ABD’nin istihbarat örgütü CIA ile iletişim halinde olmuştur.

27 Mayıs 1960 askeri darbesi bildirisinin radyodan Alparslan Türkeş’e okutulmasının bir nedeni de, NATO’nun ve ABD’nin tepkisini çekmemek içindi. Aslında bu darbe, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden farklı olarak, ABD ve NATO tarafından desteklenmediği gibi, ABD’nin ve NATO’nun çıkarları için de gerçekleştirilmemişti. Aksine bu darbe, ABD’nin Türkiye’deki çıkarlarını korumak misyonunu üstlenen ve seçimle iktidara gelip sivil bir diktatörlük kuran Demokrat Parti ve Adnan Menderes hükümetine karşı gerçekleştirilmişti. Nitekim Türkeş de kısa bir süre sonra, 1960 darbesini gerçekleştiren kadrodan çıkartıldı, talepleri yerine getirilmedi, pasif göreve atanarak bertaraf edildi.

***
1960’lı yılların ortalarında Türkiye’de sosyalist hareketler gelişmeye başladı ve CHP de ortanın solunda olduğunu ilan etti. 1960’lı yılların sonlarına doğru sağ ve muhafazakâr görüşlü örgütler, sol ve sosyalist öğrenci hareketlerini hedef alarak şiddet ve terör eylemleri düzenlediler.

Türkeş 1969 yılında Milliyetçi Hareket Partisi’ni kurdu. 1970’li yıllarda MHP ve MHP’nin gençlik örgütlenmeleri olan Ülkü Ocakları ve Ülkücü Gençler/Gençlik Derneği, ABD’nin ve CIA’in desteğiyle, hem sosyalist hareketlere hem de CHP’ye karşı bir mücadele başlattılar. Bu mücadele silahlı mücadeleye dönüşerek, Türkiye’deki terör eylemlerinin yaygınlaşmasına neden oldu. Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel’in MHP’yi koalisyon ortağı olarak hükümete almasıyla birlikte, MHP devletin içinde de örgütlenmeye başladı. MHP’nin CIA’in desteğiyle kurduğu örgüt “Kontr-Gerilla” adıyla da anıldı. 
 
 Örsan K. Öymen   Cumhuriyet 


07 Eylül 2025

Filyos’a (Zonguldak) yaptığımız gezilerin birinde...


 
“Savaş Gibi
İbrahim Akyürek, 2011
Filyos’a (Zonguldak) yaptığımız gezilerin birinde sahile paralel yürürken ateş tuğla fabrikası sosyal tesisinin harabe durumunu görünce Mustafa (Eyriboyun) söylenircesine "savaş gibi” dedi.

İçimden “doğru, bu bir savaşın sonucu” dedim. Kamu mallarının elden çıkarılması, sosyal tesislerin, lojmanların, devletin işlettiği ne varsa elden çıkarılması, sosyal hakların budanması bir savaş olmadan mümkün mü?

Bu savaşın taraflarını hadi söyle derseniz; 12 Eylül askeri darbesinin hemen sonrası Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Halit Narin’in şu çok bilinen sözünü anımsatmam yeterli mi: "Şimdiye kadar biz ağladık onlar güldü. Şimdi sıra bizde".

Yetmedi mi, kendi tanıklığımı yinelememe ne dersiniz: Darbenin sabahı radyoda ilk sıkıyönetim bildirileri okunurken balkonlarımızda karşı karşıya geldiğimiz emekli albay “askerler ekonomiden anlamaz, anlayan birini bulurlar” demişti. Albay tam 12’den vurdu (tutturdu). İşveren Sendikası Başkanlığı yapmış işadamı Turgut Özal’a, askerlerin kurduğu hükümetin ekonomi işleri verildi.

Savaş durmadı, yıllar yılları ve seçimler seçimleri izledi. Ölümleri kuşkuyla dolu, acılarını sadece yakınlarının anımsadığı asker/polis/politikacı/gazeteci/yurttaş listesine bir de Cumhurbaşkanı konumundaki Turgut Özal eklendi.
 
Ama ben savaş falan ortada görmüyorum derseniz haklısınız. Ortada filmlerden bildiğimiz savaş yok. Tersaneleri, limanları, yaylaları, sahilleri işgal güçlerinin “düşman” askerleri ele geçirmiyor. Alıştığımız, kanıksadığımız, günlük hayatımıza yedirdiğimiz, ölüleri belli ancak savaşçıları, tarafları belirsizleşmiş savaş var ülkemizde ve dünyada.

12 Eylül 1980 darbesi sonrası Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) yöneticileri ve işçi temsilcileri yargılanırken askeri savcının “savaş hükümlerine göre” diye bir maddeyi işleme soktuğunu gazetede okuduğumda şimdi bu işin adı doğru kondu demiştim.


Sanmayın ki, bu savaş sadece bizde var. Zonguldak’taki gibi terk edilmiş kamu binaları Almanya'da, Ukrayna’da, Romanya’da, Polonya’da, İngiltere’de de var. 1980’lerde Turgut Özal; generalleri, tankları, kışlayı, televizyonu, camileri, üniversiteleri, sanatçıları, köşeyi dönme meraklısı seçmenini arkasına aldığı zaman, aynı zaman diliminde İngiltere’de Margaret Thatcher, Amerika’da Ronald Reagan medyayı, kanunları, polisi, kiliseyi, uyuşturucuyu yanına alarak kendi iç savaşlarını yürütüyordu. İngiltere’de, Amerika’da maden ocakları kapatılıyordu. 

Savaş şu anda da sürüyor. Kredi kartlarının, tüketim hırsının ortalığı kaplamadığı, obezitenin bilinmediği, gençlerin uyuşturucuyla kafayı sıyırmadığı, teknoloji başında çocukların günde dört saatini harcamadığı, gıdaların kimyasallarla şişirilmediği, öğrencilerin sınavlarda at gibi yarıştırılmadığı, sabah akşam borsa haberlerinin okunmadığı; arıların, kelebeklerin kafalarına göre uçtukları, insanların dayanışma içinde olduğu “ilkel, gelişmemiş” 22 ülke kalmış. Bu ülkelerin çoğu Afrika, Ortadoğu ve Orta Asyadaymış..

Haberlere lütfen dikkat edin; şu anda süren iç ve dış savaşların bu bölgelerde geçtiğini hemen bulursunuz. Şu anda bizi en tepeden yönetenlerin yanlarına aldıkları uçak dolusu AKP’li, CHP’li, MHP’li işadamı ile en çok bu bölgelere uçtuklarını keşfedersiniz. İnşaatçı örgütlerinin ticari hesaplarını bu bölgelere göre yaptığını okur,  şaşarsınız. Bu uçak dolusu sınır ötesi hırslı erkek girişimcinin eş ve çocuğunun ruh hali nedir diye tasalanırsınız. Belki de “azılı teröristlerin” bu 22 ülkeden çıkmasına benim gibi şaşmaz, uzun bir mola verip “terör”, “terörist" nedir, bize öğretilen tarifler ne işe yarar bir kafa yorsak dersiniz. Bu öğrendiğimiz gibi olmayan kesintisiz savaş hallerinde seçim sandıklarının anlamını bir düşünsek dersiniz. 
2011

2014
 

02 Eylül 2025

Dayanışma

Sergi Odası arşivine üç koli DVD film geldi!
Gökhan Karabacak, (Zonguldak) Sergi Odası Arşivi'ne 200'e yakın DVD, CD film bıraktı. Daha önce Metin Kaya bini aşkın DVD bağışlamıştı. Sergi Odası, yaklaşık iki yıldır Salı Sineması ve Belgesel Sinema (kışın Cumartesi günleri) başlığı altında büyük perdede gösteri düzenliyor.

01 Eylül 2025

Bartın

HACIKÖY 4. KÜLTÜR FESTİVALİ
Akpınar - Bartın














Okul bugünlere böyle geldi: